hesabın var mı? giriş yap

  • yıl 2004. iş yerimi kapattığım için* borçları ödemek gerektiğini bildiğimden iş arıyorum. stresliyim. bir çok başvuruda bulundum fakat burada sizlerle paylaşacağım söz konusu ilan windows server 2003 konusunda 5 yıl deneyimli eleman aradığını belirtmektedir. mülakat sırasında gereksiz tanışma işlemlerini bitirip, aradıkları nitelikler ve tecrübe konusuna geçtiğimiz için şu soruyla devam etmektedir.

    -windows 2003 konusunda istediğimiz tecrübeye sahipmisiniz?
    +hayır
    -peki o zaman neden başvurdunuz?
    +ilanı veren cahillerin kim olduğunu merak ettim.

  • bir gün netten tanıştığım bir arkadaşımla istanbul film festivali'ne gitmek için plan yaptık. messenger üzerinden telefonlarımızı aldık. film günü için sözleştik.

    ertesi gün taksimde buluşmadan bir saat önce son durum nedir diye aradım, telefonu meşguldü. herhalde işi vardır dedim, yola çıktım. taksim'e gelirken yine aradım yine meşgul, ardından üç dört defa daha ard arda aradım hep meşgul. 5-6 aramadan sonra ekildiğime kanaat getirdim. içimden de ertesi gün msn'de atacağım nutuku planlamaya başladım. sorumluluktan girdim, insana saygıdan çıktım, aklıma geldikçe sinirlendim, sinirlendikçe tasarladığım cümleler sertleşti.

    bir yandan da sinema salonuna yürüyorum. o arada tanımadığım bir numara aradı, "naber napıyorsun ben geldim sinemaya" diye. bir anda dumur oldum kafamdaki tüm kurgu iptal oldu. sonra aradığım numarayı tekrar kontrol ettim. meğer msn'de görüp kaydettiğim numara kendi numarammış.

    bazen böyle mallıklar yapıp üstüne sinirlenebiliyorum kusuruma bakmayın :/

  • konuşmadaki taraflardan biri olduğum için mi bana bu kadar komik geldi bilmiyorum ama bir örneğini bugün yaşadım. 4 yaşındaki anaokulu öğrencisi küçük kaselerde verilen ve suyu fazla olan barbunya yemeğini kaşığıyla karıştırırken düşünceli gözlerle dalıp gitmiştir. haliyle merak eder ve sorarım.
    ben: göksu ne düşünüyorsun?
    göksu: bu çorbayı ısırarak mı yemeliyim onu düşünüyorum.

  • vaktinde bir sevgilim vardi. firtinali bir sekilde ayrilmistik. bir sene sonra filan bana "allah hala belani versin" gibilerinden bir mesaj atti, ben de ayni sekilde cevap verdim.

    o sekilde mesajlasmaya tekrar basladik, surekli hakaretler filan. kisa bi sure sonra hakaretler, "esprili, sakali hakaretlesmeler"e donustu, "naber lan psikopat kari" "napiyosun hala kaslarini aliyo musun ibne herif" gibilerinden.

    oyle oyle devam etti, suratini bir daha hic gormedim gerci ama halen arada mesajlasiyoruz. arkadas olduk resmen lan. kodumun karisi.

  • internette rastladığım şöyle bir kıyaslama var

    "in the general sense, dc comics is about super heroes who happen to be people, while marvel is about people who happen to be super heroes."

    yani demek istiyor ki dc'de siz bir batman hikayesi anlatırsınız içinde hiç bruce wayne adı geçmeyebilir veya superman hikayesinde clark kent'ten bahsedilmez. ama biz biliriz ki batman aynı zamanda bruce wayne'dir ve superman de clark kent. marvel'de ise spider-man'in peter parker olmadığı bir hikaye yoktur. hatta aslında hikaye peter parker ile ilgilidir ama peter aslında spider-man olduğu için onu orada görürüz. iron man'in en belirgin özelliği tony stark olmasıdır, captain america steve rogers değilse ağzımızda ekşi bir tat bırakır.

    batman batmandir. bruce wayne sadece insanların gözüne bir perde çekmek için vardır. clark kent ise superman'in dikkat çekmemek için kullandığı ezik insan modelidir.

    bence en temel fark budur. dc aynı zamanda insan da olan süper kahramanları anlatır; marvel ise aynı zamanda süper kahraman olan insanları anlatır.

    gelen mesajlar üzerine ekleme: bahsettiklerimin aksi yönde yüzlerce örnek bulunabilir belki ama gerçekten çok çizgi roman okuyan birisi olarak dc'de süper kahraman hikayeleri marvel'de ise karakter hikayeleri okuduğumu düşünürüm hep.

  • hiç konuşmadan birlikte saatlerce vakit geçirecek kadar ve hatta bundan tarifi zor bir haz duyacak kadar yakın olmak, benim için herhangi bir insan ilişkisinde ulaşılabilecek en son noktadır.

    tanıdığım onca insan içinde karşılıklı olarak bu kadar içten bir sevgi bağı kurduğum birkaç kişi var yalnızca. örneğin kendi kardeşlerimden bile sadece biriyle bu ölçüde derin bir ilişki kurabildim.

    bu durumun ne kadar özel bir lütuf olduğunu dün akşam daha bir iyi anladım. favori kardeşimle haliç'teki teknelerden birine binip kalabalık şehirden biraz uzakta, karanlık denizin içinde sessizce yol aldık bir süre. ilk o fark etti, anın tadını çıkarmak ve iletişim kurmak için konuşmak zorunda değildik. hatta bu sükunetin içinde sanki daha da iyi anlıyorduk birbirimizi. huzur tam da böyle bir şey demekti. sevdiğin ve seni sevdiğinden emin olduğun can dostunla yan yana oturup kelimeler olmadan anlaşmak...

  • insanların sürekli cavs'ın kötü durumuna odaklandığı seri. halbuki ortada gsw'nin geçirdiği fecaat bir houston serisi var. onları bir mucize eseri elinden kaçıran rockets kadrosu cavs'dan iyi mi ki, biz bu serinin 4 maçta biteceğine inanalım?..

    insanlar hep "ama gsw'nin 4 all-star'ı var" diyor. iyi de... houston'ın da 4 all-star'ı yoktu ve gsw'yi 7. maça kadar sürüklediler.

    diyelim ki bir takım kuruyorsunuz; hangi yıldız ikiliyi tercih ederdiniz? harden/paul hatta +gordon mü, yoksa lebron/love mı? oturup bu sorunun cevabını tartışmayacağız herhalde. lebron ve love açık ara tercih edilir.

    geriye kalan oyunculara bakıyorsun, al birini vur ötekine. tucker, green, capela, ariza bir tarafta; korver, green, thompson, clarkson, jr bir tarafta.

    geleceğim nokta şu: houston ile cavs kadrosu arasında öyle büyük bir fark yok. rol oyuncularının istikrarından kaynaklanabilecek bazı noktalar da, daha iyi bir ikiliye sahip cavs'ın süper yıldızları tarafından kapanmayacak bir fark değil.

    peki öyleyse nedir kağıt üzerinde birbirine denk görünen iki takımdan birini gsw'yi 7 maça götüren ve diğerinin 4 maçta süpürüleceğine bizi inandıran.

    hayır koçlarda da bir fark yok. biri zaten koçluk görevinin yıldız oyuncusuna devretmiş lue, diğeri kronik loser d'antoni.

    üstelik (love'ın en geç ikinci maçta oynayacağını farz edersek) iguodala'nın eksikliğinin önemini insanlar tam anlayamıyorlar. ellerindeki tek gerçek lebron savunmacısı bu adam. geçen final serilerinin +/- istatistiğine baktığınızda hep bu adamı görüyorsunuz. eksikliğinin, gsw'yi bilhasssa cavs karşısında beklenenin çok üzerinde etkileme şansı var. adamın yerine looney başlıyor ilk beş. düşünün gerisini.

    fakat ortada büyük bir "ama" var elbette. o da lebrn james.

    eğer lebron doğru oynarsa, bu seri çok su kaldırır. her zamanki gibi yanlış oynarsa, seri 3 maçta bile biter. nba son maçı oynatmaz.

  • not: debe olmus herkese teşekkür ederim.
    o kadar güzel yorumlar geldi ki anlatamam.
    uydudan yerini abiyi buldum. telefon da var. sizler de o insanları görmek isterseniz buyurun link

    çanakkale'deyiz.
    geçici işlerle falan para kazanıyoruz ev arkadaşımla. paramız bitmiş dolap bomboş ve günlerden cumartesi. aileler haftasonu nedeniyle para gönderemez kaldi ki hafta arası olsa da çok gönderebilecek durumda değiller . evde sise de az su kalmış ekmek olsa da yesek modundayiz. tüm çantalar cepler karıştırılıyor 1 ekmek parası olan 45 kurusu bulmak için. 15 kuruş çıktı...
    116 nin oradaki malazgirtli abinin simge ekmek fırınına gidip borçla ekmek isteyelim dedim yapacak bisi yok.
    utana sıkıla fırıncıya "abi 15 kuruşu simdi versek pazartesi kalani tamamlasak olur mu dedik"
    yüzümüze baktı "ne diyorsunuz kızlar siz" dedi.
    dediğimize diyecegimize pişman olduk ama laf ağızdan çıkmıştı bi kere.
    firinca abimiz güzel yüreğiyle bir poşete 2 ekmek, 2 simit birkaç pohca koydu. yarın pazar kahvaltısı için de erkenden gelin dedi. oyle paranız yokken utanmak sıkılmak yok gelin birlikte soframızda yer içeriz. paranız olunca ödersiniz demişti.
    simdi o abiyi düşünerek yazıyorum ve ağlıyorum.
    keşke gidebilsem yine içimde kaldı.
    ha bir de biz okuldayken komşumuz seyhan abla kaynanasindan gizlice evden cay , peynir falan koyar bir poşete, kapımıza asardi.
    her birine minnetimi iletiyorum, unutmadım yaptıklarınızı her daim sizleri anıyorum ve yolumuzdan devam etmeye çalışıyorum.

  • affedersiniz ama açacağınız başlığa, edeceğiniz muhabbete sokayım.

    kadının ayrıldığı kocasının bir iddiasidir. videoyu izlerseniz "benim üzerime olsan bir gsm hattıyla rastgele 84 numara aranmış" diyor kocası.
    bu sebepten de beni 84 kişi ile aldattı diyor.

    yüzbinlerce kişinin girip baktığı ekşi sözlüğe kadının fotoğrafını koyup, eşini 84 kişi ile aldatan kadın demek, sonra bununla ilgili şakalar yapmak nereden baksan alçaklıktır.

    sonra ortamlarda " ya abi türkiye'de kadına baskı var" dersin ne olacak.

    edit: (#128060332) 0 rh+ trombosit lazım hematolojide yatan hastaya. yakın zamanda ilaç kullanmamış kimse varsa yapsın bir iyilik.

  • ayıp lan sizin yaptığınız. ulan ne yapsınlar, kuytu köşe bulmuşlar, önleri kapalı, üstü kapalı, kimseyi rahatsız etmiyorlar, ne diye karışıyorsunuz gençlere? kime ne zararları var yani? anca artistliğiniz bu sesi çıkmayanlara yeter zaten.
    nasıl da mutlulardı oysa, şekilden şekile giriyorlardı.
    (bkz: gözümde canlanır koskoca mazi)

  • uzun süresine rağmen kendini izlettiren keyifli bir elvis presley filmi.

    açılın, şimdi biraz austin butler öveceğim. austin'i disney dizilerindeki figüranlıklarından ve the carrie diaries’den tanıyan biri olarak izlenilebilir oyunculuğa sahip yakışıklı bir surat olarak görüyordum ancak yanılmışım. zaten kendisi uzun bir süre oyunculuğundan çok vanessa hudgens ile olan ilişkisiyle gündemdeydi ama asıl gündemde olması gereken konu bu değilmiş. sadece belli ki daha önce oyunculuğunu gösterme fırsatı bulamamış.

    vanessa, bir röportajında austin’in once upon a time in hollywood’daki rolü için saçını koyu renge boyatmışken 2018 sonu beraber arabada müzik dinledikleri esnada elvis presley’nin noel şarkılarından birinin çaldığını ve austin’in de eşlik ettiğini görünce austin’e bir gün elvis’i canlandırması gerektiğini söylediğinden bahsediyor. ardından baz luhrmann’ın elvis için bir biyografik film yaptığına dair bir telefon aldıklarını belirtiyor.* sonrası malum.

    vanessa yine aynı röportajda austin’in kimseyle kıyaslanamayacak bir iş ahlakına sahip olduğunu söylüyor. 2018’de broadway’deki the iceman cometh oyununda beraber yer aldığı denzel washington da harry styles ve ansel elgort elvis rolü için seçmelere katılmışken hiçbir tanışıklığı olmamasına rağmen filmin yönetmeni baz luhrmann’ı arayıp çok sıkı çalışan bir aktör olduğunu belirterek bu rol için austin'i öneriyor.* austin’in bu filmdeki performansına bakılırsa ne kadar haklı oldukları apaçık ortada. iki sene boyunca ailesini ve arkadaşlarını görmeyip dur durak bilmeden çalışmış. sonucunu da almış. austin’e oscar vermeyeceklerse kapatıp gitsinler o akademiyi açıkçası.

    austin bu filmde döktürmüş. hatta bazı sahnelerde elvis'ten daha bile elvis olmuş.* 50'li yıllardaki şarkıların hepsini ses kalitesi yeterli olmadığı için austin kendi başına söylerken sonraki yılların şarkılarında austin'in sesi ile elvis'in sesi birleştirilmiş. austin role kendini o kadar vermiş ki film çekimleri biteli uzun zaman olmasına rağmen elvis gibi konuşmayı bırakamamış. verdiği röportajlarda konuşmalarındaki tonlamalarından ve aksanından bunu görebilmek mümkün.*

    belirttiğim gibi benim uzun zamandır takip edip beğendiğim bir isim olmasına rağmen ben kendinden böyle bir performans beklemiyordum. film şu an için rotten tomatoes ve metacritic'te bohemian rhapsody (film)'den daha yüksek değerlendirmelere sahip. izleyin.