hesabın var mı? giriş yap

  • sonsuzluk.

    tüm sınırların ötesini merak etmek insanın doğal dürtülerinden. bununla birlikte insan aklı her şeyin bir sonu olmasını tercih ediyor. çünkü sezgilerimize göre bir şeyin anlaşılabilir olması için sonlu olması gerekir. kısacası aklımız ancak buna yetiyor. hal böyle olunca sonsuzluk hakkında bilim adamlarının da görüş birliğine varamadıklarını görmek şaşırtıcı olmuyor. kimisine göre sonsuzluk diye bir şey yok, bu sadece insan aklının bir kurgusu. insan kendi aklının dahi anlamaya yetemeyeceği şeyleri kurgulamayı seviyor olsa gerek. ancak sonsuzluğa inanmamak bir problemi de beraberinde getiriyor. hem de hepimizin çocukluğundan beri bildiği bir problemi. eğer sayılar sonsuza kadar gitmiyorlarsa, nerede bitiyorlar? her zaman en büyük sayıya 1 eklenerek daha büyük bir sayı elde edilemez mi?

    bize çok büyük gelen sayılar, çok uzun gelen süreler sonsuzluk karşısında ufak kalırlar. sonsuzluk her şeyden daha uzun bir süre olduğu için, bir şeyin gerçekleşme ihtimali ne kadar az olursa olsun, sonsuz bir zaman dilimi düşünüldüğünde muhakkak gerçekleşecektir.

    örneğin bir daktilonun tuşlarına rastgele basan bir maymun düşünelim. bu maymun çok çok uzun bir süre boyunca tuşlara rastgele basmayı sürdürürse, shakespeare'in bütün eserlerini yazabilir. bunun için yaklaşık 900 bin kelimeyi, doğru sırada, karakter karakter yazması gerekir. bunun rastgele olarak gerçekleşme olasılığı 10^9milyon'da 1'dir. (aynı insanın 29 bin yıl boyunca her hafta piyangoyu kazanmasıyla aynı ihtimal) olasılık bu kadar küçük olmasına rağmen sıfır değil. yani sonsuz bir zaman içinde kesin olarak gerçekleşecektir. o maymun o tuşlara rastgele basarak dünyanın en önemli eserlerini yazacaktır. (bkz: sonsuz maymun teoremi)

    aynı şekilde pi sayısı. şu ana kadar sonu bulunamadı bu sayının. virgülden sonra birbirini tekrar etmeden devam eden bu rakamlar eğer gerçekten sonsuza kadar gidiyorsa bu şu anlama gelir: pi'nin içinde mümkün olan her türlü sayı kombinasyonu bulunur. herkesin doğum tarihi, ölüm tarihi, banka şifreleri... ve eğer bu rakamları ascii karakterleri ile harflere dönüştürürsek, pi'nin içinde dünya üzerinde yaşamış her bir insanın tek tek ismi bulunur. ve tabii ki evrenin en büyük sorularının yanıtları, yaşamış ya da yaşayacak her canlının dna'sı... daha da ileri gidip bu rakamlar bir bitmap resim dosyasına dönüştürülürse, evet, herkesin herşeyin görüntüsü sadece pi sayısının içinde bulunabilir. hepsi bir dairenin çevresinin çapına bölümü ile elde edilen bu basit ama görkemli sayı içinde mevcut. gel de şimdi pi'yi 3 al.

  • sonuna kadar haklı tepki.

    devletin imamlarının arkasında neden namaz kılınmaz sorusunun da en güzel cevabıdır bir yerde şu videoda olanlar.

    cuma'ya gidersin; "camilerde allah'tan başka kimseyi anmayın" diyen ayete* inat, bilmemne tarikatının bilmemne evliyasının yüzü suyu hürmetine dua eden imam denk gelir, sinirden fenalık geçirirsin.

    bayram namazına gidersin, 45 dakika saçma sapan şirk ilahileri söyletirler sana koro halinde. şarkı arasında hoca alır sazı, kur'an'daki şirk söylemlerini adeta hayata geçirir. zalim osmanlı firavunlarını bile göklere çıkarır da çıkarır, lanet edersin.

    cenaze namazına gidersin, "şefaat sadece ve tamamıyla allah'a aittir" diyen ayete* kafa tutarcasına, ölmüş kişi falanca sakallının şefaatine nail olsun diye ballandırarak masallar anlatır durur imam, ya sabır çekersin.

    en acısı da, adam zaten gencecik torununu kaybetmiş, ayakta zor duruyor. sen adama istanbul'un fethini anlatıyorsun, hiç mi düşünmüyorsun bunları ya?

    ama insan bu en nihayetinde. böyle riya, böyle saçmalık görünce fıtraten tepki veriyor. tabi ancak fıtratını bu hurafelere kurban etmemişse bunu yüksek sesle "acaba biri beni kınar mı" endişesi gütmeden dile getirebiliyor.

    e bu imam bir de yetmezmiş gibi, tüm bu saçmalıkların karşılığı olarak maaşını da takır takır alıyor. sen "uydum hazır olan imama" diyorsun sevgili mukallit ama "sizden din konusunda ücret istemeyenlere uyun"* diyor allah.

    ah ne de güzel diyor ama dinleyen kim...

  • celal sengor basligina da yazmistim, ama burayi daha cok ziyaret eden olacagi icin buraya eklemek istedim.

    celal sengor'e felsefe'ye nasil baslamaliyim seklinde soru sormustum ve kendisi saolsun bana soyle bir cevap verdi.

    "ilgilendiğiniz konularda platon'un diyaloglarından başlamanızı tavsiye etmezdim aslında. platon'u anlamak için yunan felsefesinin sokrat öncesi filozoflar denen kısmıyla antik yunan tarihini ve bilhassa peloponez savaşlarının tarihini iyi bilmek gerekir. mesela herakleitos ile parmenides'i ve pitafor'u bilmeden platon'u anlamak mümkün değildir.

    size her şeyden evvel bertrand russell'ın "a history of western philosophy" adlı çok önemli kitabını tavsiye ederim. sonra brian e. magee'nin karl popper adlı minik kitabını okuyunuz ve ondan sonra popper'in şu üç önemli eserini: 1) conjectures and refutations, 2) objective knowledge, 4) open society and ıts enemies. bunlardan sonra joseph campbell' in dört ciltlik "the masks of god"unu okuyunuz. dört cilt sizi korkutmasın. çok rahat ve kolay okunan eserlerdir. o eseri bitirdikten sonra dinlerin kökeni hakkında çok şey öğrendiğinizi göreceksiniz. arkadan gene russell'ın "why ı am not a christian" adlı kitabıyla "science and religion" adlı küçük fakat çok önemli kitabını okuyunuz. bütün bunlardan sonra karl popper'in "the logic of scientfic discovery"sini okuyunuz. tabii almanca biliyorsanız, bu eserin orijinalinin 10. baskısını tavsiye ederim: "logik der forschung". sonra albert einstein'in iki küçük popüler kitabı olan "the world as ı see ıt" (orijinali: meine weltbild: wie ich die welt sehe) ile "out of my later years" (orijinali aus meinen späteren jahren) eserlerini tavsiye ederim.

    bunların hepsini okursanız, sonunda kendinizi çok değişmiş bir insan olarak bulabilirsiniz. ondan sonra yunanlılar'a dönün. onlardan bambaşka bir haz aldığınızı göreceksiniz."

    sevgiler ve "iyi okumalar"

  • türkiye'ye en çok benzeyen ülkeler

    bugün bir belgeselde sahra çölü'nün 5 bin yıl önce sulak, yeşillik bir bölge olduğunu ve her 20 bin yılda bir yine böyle yeşillik bir bölgeye dönüştüğünü öğrendim. bunun nedeni de dünyanın güneş etrafında dönerken çok ufak da olsa yalpalamasıymış. 20 bin yıl gözümüze uzun bir zaman gibi gelebilir fakat dünya tarihinde elbette kısa bir zaman dilimi. yani böyle bir bilgiyi sonradan bilim insanlarından öğrensek de aslında hızlı bir gelişme evrenin aşamalarına göre. ilk toplayıcı insanlardan günümüze kadar çok uzun bir zaman dilimi geçmiş gibi görünüyor olabilir. şehirler, ülkeler, yönetim biçimleri için uzun bir süre gibi de görünüyor olabilir. fakat olaylar tarih kitaplarındaki gibi yavaş işlemiyor. bizim algıldadığımızdan çok daha hızlı. bunu günümüzde istatistik biliminin, bilgisayar teknolojisiyle birlikte büyümesiyle net bir şekilde görebiliyoruz. bu kadar hızlı hareket eden bir sistemde size benzeyen ülkeleri iyi takip ederek, ne kadarını modelleyeceğinizi, ne kadarını eleyeceğinizi ölçmeniz çok önemli.

    kuralımız sayacağım özelliklerde türkiye'ye en çok benzeyen 4 ülke olacak.

    nüfus

    mısır 87,8 milyon
    almanya 80,7 milyon
    iran 78.0 milyon
    kongo 71.2 milyon

    yüzölçümü

    namibya 824.268
    mozambik 801.590
    şili 756.102
    zambiya752.612

    gini katsayısı

    trinidad tobago
    tunus
    türkmenistan
    uganda

    insani gelişme endeksi

    iran
    venezuela
    sri lanka
    meksika

    gsyih

    endonezya 862 milyar dolar
    hollanda 750 milyar dolar
    isviçre 671 milyar dolar
    suudi arabistan 646 milyar dolar

    enflasyon oranı

    myanmar 11.19
    iran 9.60
    yemen 9.49
    kenya 9.04

    işsizlik oranı

    jamaika 12.90
    moritanya 12.85
    iran 12.70
    brezilya 12.60

    internet kullanıcı sayısı ( ülke nüfusuna oranı)

    vietnam
    ürdün
    grenada
    san marino

    yaşam süresi

    vietnam
    macaristan
    mekedonya
    cezayir

    intihar oranı (100.000)

    mauritius
    doğu timor
    çin
    bangladeş

    ne kadar doğrudur bilmiyorum ama grönland'da intihar oranı 1985 - 2015 yılları arasında çok yüksekmiş. nüfus zaten 50 bin küsürde ama intihar kayası diye bir yerden elemanlar kendisini aşağıya bırakıyormuş. büyülü bir yer olabilir.

    doğum oranı

    el salvador
    azerbaycan
    surinam
    maldivler

    hapishanelerdeki mahkum oranı (100.000)

    dominik cumhuriyeti
    azerbaycan
    kolombiya
    şili

    ufak not; brian bo larsen isimli bir arkadaş danimarka'da tam olarak 22 defa hapishaneden kaçma rekorunu elinde bulunduruyor.

    asker oranı

    iran 523000
    cezayir 520000
    vietnam 482000
    kolombiya 466000

    merak edenler için; çin 2,333,000 milyon aktif. kuzey kore 1,190,000, güney kore 630,000. ayrıca paramiliter ve yedek birliklerle beraber kuzey kore 7,679,000, güney kore 6,604,000.

    okuryazarlık oranı

    şeyseller
    panama
    umman
    kolombiya

    dönelim türkiye'ye

    ilk bakışta göze çarpan ülkeler iran, vietnam ve kolombiya. coğrafi olarak da kıtalarına göre birbirlerinden farklı noktalarda sayılmazlar. böyle bir araştırmada seçenekler ve ülke oranları da artırılırsa, daha net sonuçlara ulaşılabilir. bu ülkeler bizim orta noktamızı oluşturur. sadece gelişmekte olan ülkelere göre değil, bizim için daha tutarlı olabilecek kıstaslara göre hareket edebiliriz. ilk önce bu ülkelerin üstüne çıkmaya çalışırız. sonra diğerlerinin.
    elbette daha fazla seçenek ve ülke ekleyip daha tutarlı bir sonuç elde edebiliriz. bu arada ben seçeneklere bakmadan önce brezilya, arjantin, arabistan, meksika ve portekiz diye düşünmüştüm. *

  • politik ideolojilerin geometrik eksenler üzerinde konumlandırıldığı sistemlerdir. siyasi duruşlar çok boyutlu olduklarından, bir sağ ve sol ekseni ile tanımlanmaları yetersizdir. rutin hayatta sık sık kullanılan "liberal" teriminden sosyal ve ekonomik anlamda farklı duruşlar çıkarılabilir.

    çift eksenli siyasi spektrumlarda eksenleri tanımlayan terimler farklılıklar gösterebilir lakin bu spektrumların genel mantıkları ekonomik duruşları ve sosyal duruşları birbirinden ayırmak üzerine kurulmuştur.

    günümüzdeki yaygın karşılaşılan örneklerinden biri political compass stili spektrumlardır, siyasi duruşunu tanımlamak isteyenler için websitelerinde testleri de mevcuttur. sağdan sola uzanan x ekseni, ekonomiye müdahalenin ne denli etkin olacağını belirler. serbest piyasa kapitalizmi sağa gidildikçe güçlenirken, sola gidildikçe zayıflar. y ekseni ise ekonomik değil sosyaldir. aşağı inildikçe bireysel özgürlükler genişlerken yukarı çıkıldıkça sistem otoriterleşir.

    haliyle nazileri sağ üstte, komünistleri sol üstte konumlandırmak gerekecektir. zira her ikisi de y ekseninde otoriter kutuptadır. eysenck zamanında bu iki grubu da dominantlık ve agresyon paydasında birleştirmiştir ve politik görüşleri kişilik hipotezleri ile bağdaştırmıştır. bu ise bilim felsefesi açısından pek işe yarar bir yorum değildir. böyle bir bağdaştırma, yanlışlanabilir ilkesine de aykırı olmaktadır.

    "mülkiyet hırsızlıktır." diyen proudhon, spektrumun altında olacaktır. kropotkin sol alt köşelerde, stalin ise sol üstte yer alacaktır. single axiste solcu denip geçilen isimler arasında dağlar kadar fark vardır, çok boyutlu politik spektrumlar da bu farkları ifade edebilmek açısından faydalıdırlar. (bkz: sosyalizm/@highpriestess)

    the parasite hates three things: free markets, free will, and free men.

    andrew ryan - daha reeli, ayn rand political compass'te sağ alttadır. sağ alt bölgeyi en ekstrem düzeylerinde anarko-kapitalist olarak tanımlayabiliriz, tabii şimdiye kadar anarko-kapitalist bir toplum asla var olmamıştır. bu prensip ile oluşturulan political compass stili göstergelerde; çoğu abd başkanının sağ üstte, anarko-sendikalist chomsky sol altta, castro ve mao gibi örnekler sol üstte yer alacaktır.

    sevenlere: (bkz: political chart memes/@highpriestess)

    buna ek olarak political compass stili göstergeler siyasi spektrumların yegane örnekleri değildir. bir başka önemli gösterge nolan charttır.

    nolan chart ise aşağıdaki gibi bir sistemdir:

    nolan chart

    tahmin edebileceğiniz gibi bu grafikte abd'yi diğer ülkelerden daha yukarıda konumlandırmak icap eder. liberté, égalité, fraternité: fransa'yı sola, komünistleri ve nazileri en altlara atabilirsiniz.

    ancak bu chartın da hatalı olabileceği noktalar olacaktır. gun control problemi buna güzel bir örnektir. mantıken gun control problemi dikey eksende tartışılmalıdır ancak pratikte sağın ve solun belirgin bir şekilde birbirinden ayrıldığı bir politika hâline gelmiştir.

    bunlardan biraz daha komplike olan vosem chart, bir ekseni sivil özgürlükler, bir ekseni şirket ekonomisi, diğer ekseni de devletçilikle ilgili olan bir küp gibi düşünülebilir.

    kübün ön alt sağı geleneksel toplumlara, ön üst sağı totaliteryenlere, arka üst sağı otoriteryenlere ve arka alt sağı konservatiflere karşılık geldiği takdirde kübün sol arka altı liberteryenlere, ön üstü liberallere, arka üstü emekçilere, alt ön ise chomsky gibi anarko-sendikalistlere hitap edecektir.

    eğer "totaliteryenler ve otoriteryenler farklı mı?" sorusunu yöneltirseniz bunun cevabı "evet." olacaktır. stalin'in totaliter rejiminde bir ideoloji vardır, otoriter bir rejimde ise böyle güçlü bir ideolojik motivatör söz konusu değildir.

    bu tür şemaların hiçbiri mükemmel olmadığından hepsi geliştirilmeye açık olsa da, "sağcı-solcu" ayrımından daha sağlıklı olduklarına şüphe yoktur.

    * * *
    son noktayı şu vecize ile koyuyorum:

    "bak, mülkiyet hırsızlıktır, di mi? öyleyse hırsızlık da mülkiyettir. öyleyse bu gemi benimdir."

    - zaphod beeblebrox

  • efendi gibi gitmişsin atm de sıraya girmişsin. ikinci sıradasın. önündeki kişi rahatsız olmadan işlemini yapsın diye hafif geride duruyorsun. arkadan tırreğin birisi gelip sana sırada olup olmadığını sormadan ikinizin arasına giriyor. uyarınca da haklıymış gibi seninle kavga ediyor. bu adam cahil değil cahil oğlu cahildir. medeniyetten nasibini almamıştır.

  • bu içkideki metanol buraya kasten katılmaz, zaten alkollü içeceklerde alkol dışarıdan eklenmez fermentasyon ile elde edilir. yoksa etanol ile metanol arasında ki fiyat farkı o kadar yüksek değildir ve kıyaslarsanız alkol fiyatı içki fiyatının çok altındadır. zaten eczanede ticari olarak satılan yüksek saflıktaki etanol eser miktarda benzen içerir. yani onu da kullanmayın.

    asıl mesele etanol fermentasyonu sırasında az miktarda metanol (genelde pektinden üretilir) de üretilir. etrafında etanol olduğu için ve kendisi de az miktarda olduğu için bu miktar düşük alkollü içkilerde önemsizdir.

    ancak yüksek alkollü içkilerde fermentasyon sonrasında distilasyon ile alkol yoğunluğu artırılır. etanol 78,3 derecede kaynarken metanol 64,7 derecede kaynar, bu sebep ile distilasyon sırasında ilk olarak metanol distile edilmeye başlanır, yani ilk distilasyon ürünü yüksek miktarda metanol içerir ve bu noktada metanol miktarı artık tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. bunun çözümü olarak ilk distilasyon ürünlerinin atılması gerekir çünkü yüksek miktarda metanol içerir.

    bu sorun sadece ucuza alınan içkilerin sorunu değildir, eğer evinizde kendiniz alkol damıtıyorsanız bu duruma dikkat etmeniz gerekir, yoksa ben metanol falan katmadım nasılsa derken kör olabilirsiniz.

    edit:
    bir sonraki entry'e cevaben: evde kendi yaptığınız alkollü içecekten metanol zehirlenmesi yaşayabilirsiniz. miktarı az görünebilir ancak metanolün öldürücü dozu 1 ml/kg ayarındadır. yani 80 ml metanol 80 kg bir insanı öldürebilir, kör eden miktar ise 10 ml kadar düşüktür. yüksek alkollü içecekler ise %30-40 oranlarında alkol içerirler. yani 1 litre'de 300-400 ml kadar, yani bunu bilgisizlik ile dışarıdan metanol katarak yapsalardı ülkenin alkol alan nüfusunun yarısı kör olurdu.

    evet etanol metanol zehirlenmesinde panzehir olarak kullanılır ancak hangi miktarda kullanılır? hangi dozda alınmış olan metanol tedavi edilebilir? bu konuda kendisi uzman toksikolog olan bir doktorun yaptığı şu gerçekleşmiş bir olgu sunumunu izleyebilirsiniz. gayet detaylı bir şekilde toksisitenin ilerleyişini anlatmış.

  • görsel

    inanılmaz bir olay. kendisi akp sarıyer ilçesinin kurucularındanmış.. resmen siyasete göbeğine kadar bulaşmış milletvekili adaylarını veya eski milletvekillerini bir bir rektör atıyorlar. ankara üniversitesi rektörü 3 dönem akp milletvekilliği yapmış birisi. bir sürü var bu örnekten. insanların ülkemizde adalete liyakate inancının düşmesi boşuna değil.

    bu atama bana ak partide devlet yönetme geleneğinin olmadığını böyle bir kültürün olmadığını gösteriyor. çünkü bu makam bir üniversite yöneticiliği bir belediye başkanlığı veya milletvekilliği değil. devletin güçlü olması için buraya liyakat sahibi gerçekten o makamı hak eden ve siyasete bulaşmamış birisi atanmalıydı.

    gerçi ak parti milletvekili adayı yapılıp sonra aynı kişinin mit başkanlığına atandığı süreci yaşatan veya eski milletvekilini anayasa mahkemesi üyesi atayan bir partiye devlet yönetme kültürünü anlatamazsınız.

  • ülkedeki nitelikli kesimin canına okundu. bir fizyoterapist olarak bunu çok ağır bir şekilde hissediyorum.
    %2'lik dilime girip iyi bir lise kazandım. sonra da %1'lik dilime girip fizyoterapiyi kazandım. %0,1'lik dilime girip kamuya fizyoterapist olarak atandım.
    sonuç olarak aldığım maaş temizlik personelinden 1000 tl fazla. imamdan 2000 tl az. bekçiden 1000 tl az.
    yığınla açılan imam müezzin din kültürü öğretmeni, manevi rehber kadrolarına atanan ama eğitim öğretim sürecinde varlık gösteremeyen ekipten daha az maaş alıyorum. muhafazakar bir ailede yetişmem nedeniyle din bilgim yüksektir. eminim ki dinci bir kamu kadrosuna atansaydım okuluna gidenden daha çok dini vaizlik bile yapabilirdim. ama ben enayi gibi fizyoterapist olmuşum.

  • erdoğan'ın tüm politikası: "toplumun sinir uçlarıyla ne kadar çok oynarsam, ne kadar gerginlik yaratıp ayrıştırırsam insanlar o kadar karşı karşıya gelir ve karşı taraftan korunmak için bize oy verirler" mantığı üzerinedir.
    yani bir düşman yaratıp "düşmandan korunmak için bize oy verin yoksa sizi şöyle yaparlar, böyle yaparlar" diye korkutmak üzerine politika kuruyorlar. amaç kendi seçmenini mümkün olduğunca korkutarak kendisine oy vermeye mecbur bırakmaktır.
    bu yüzden erdoğan ve akp'nin tüm söylemleri mümkün olduğunca kutuplaştırma amaçlıdır. dikkat ederseniz kesinlikle "muhalif seçmeni kazanacak bir şeyler yapayım/söyleyeyim" diye bir düşüncesi yoktur çünkü toplumda gerginlik azalırsa, insanlar karşı taraf tehdit olarak görmekten vazgeçerse erdoğan'a oy vermek için bir sebepleri de kalmayabilir.
    bu yüzden muhalif seçmeni her zaman"düşman, terörist, vatan haini" olarak gösterir ve toplumda gerginliği ve düşmanlığı hep üst noktada tutar.

    yani türk toplumu bilinçli olarak hep gergin ve huzursuz olarak tutuluyor. toplumsal barışa asla izin verilmiyor.

  • bu gün yeğenimle parka gittik.
    top oynarken köşede öylece oturan 5-6 yaşlarında bir çocukla göz göze geldim.
    isterse bize katılabileceğini söyledim ve çekingen bir şekilde katıldı.
    adını sordum, söylemedi.
    başka bir çocuk adının ahmet olduğunu söyledi sonra.
    biraz daha bize katılsın diye sürekli topu ahmet' e attım, sonra dilinin o güzel bağı çözüldü.
    yanımızdan bir süre ayrıldı.
    biraz sonra başka bir arkadaşı:" onun annesi öldü..bu yüzden sabahtan akşama kadar hep parka geliyor. "
    deyince sessizliğinin nedenini öğrenmiş oldum.

    en son biz giderken: " ben , yarın sabah da burdayım..hep burdayım ." dedi.

    küçücük bir çocuk..annesi yok, tüm gün parkta, hep parkta.

    yarın sabah ben de parktayım ahmet.
    hem de sadece seninle top oynamak için.

    güncel bilgi; ahmet ve ikizini bu gün parkta bulamadım zira yağmurlu havada haliyle parka gelmemişler..ama ben peşlerindeyim,bir de akşam şansımı deneyeceğim.

    son güncel bilgi; ahmet ve ikizine birkaç sürpriz hazırladım ama yağmurlu havalar sağolsun bir türlü yakalayamadım bu ikiliyi.

  • garson ezikleme sorusu. ne kadar ayıp, kaç yaşında adamsın, yakıştı mı?

    garson arkadaş, bir sonraki sefer içinde ne olduğunu bilecektir. içindekiler +1 olarak.