hesabın var mı? giriş yap

  • ordu ve giresun sehirlerinin ortasina yapilan havaalanina devlet buyuklerimizin uygun gordugu isim. koca devlet erkaninda ingilizcenin slangindan anlayan bir kisinin bulunup da durumdan killanmamasi asil enteresan olan.

    kullanima acilmasini takiben sahane diaoglara meze olacaktir..

    - nedesin hafiz?
    - usta orgiye gidiyorum yoldayim, ordan ucacagim..
    - e orgi bu ucurur tabi ehehe

  • nodel ödüllü yazarımız orhan pamuk'un bir kitabında kullandığı şu cümleyi:

    "imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu."

    şöyle yorumlamıştır:

    "bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, yapamazlar."

    kaynak: http://www.milliyet.com.tr/…6/11/23/yazar/asik.html

  • geçen bir yunanlı ile az biraz sohbet etme imkanım oldu, şunları söyledi:

    - almanya, fransa gibi ülkelerden takviye polisler filan gelmiş, ülkenin kuzeyinde kamp kurmuşlar. olur da yunan polisi yetersiz kalır yahut göstericilerin safına geçer diye yedekte bekletiliyorlarmış.

    - son tahmin yahut anketlere göre şu andaki iktidar partisi %8 gibi bir desteği varmış fakat sosyalistlerin toplam oyu %45'i geçiyormuş galiba. bunu bildikleri için erken seçimi kabul etmeyip, abilerinin dediğini yapacak (ki dün yaptı, paket meclisten geçti) hükümet görevde devam ediyormuş. çünkü herkesin malumudur ki, olası bir sosyalist hükümetin yapacağı iş ilk izlanda gibi kusura bakmayın ödemiyorum deyip, paketleri filan reddetmek olacaktı.

    - biraz da kişisel detaylar: bu elemanın kardeşi öğretmenlik okumuş, ingiltere'de master yapmış, ve şimdi kocası işten atılmış, eve bu kadın bakıyormuş. bütün maaşları da düşüren bu son önlem paketi ile maaş 650 euroya düşmüş.

    - insanlar iki yıldır iyice paranoyaklaşmış. "her sabah 'bugün de batmamışız' diye uyanmak çok kötü" diyordu. "artık batacaksak batalım, bir şeyler olsun" modundaymış çok insan.

    - ekonomi işlerinden çok anlamam ama, şunu hatırlıyorum: avrupa'nın verdiği borçlardan (yahut yaptığı "yardım"lar diyelim) bir kısmı, belki de büyük bir kısmına yunan hükümetinin erişimi olmayacakmış ve belli bir fona aktarılacakmış. bu fondan ise doğrudan alacaklı olan avrupa bankaları direkt parayı alacakmış. insanlar buna da çok kızgınmış. yani hani bu başlıkta da eleştirilmiş ya çokça, "avrupanın verdiği paraya yunanistan gidip uçak, gemi alıp bizimkilerle ege'de it dalaşı yaptı" işin özeti silahlanmaya harcadı ve yıllarca düzgün planlamadı gelen yardımı diye. belki de o yüzden garantiye almak için böyle yaptılar. bu durumda avrupa mı suçlu, ayağını yorganına göre uzatmayan yunan devleti mi suçlu? bilmiyorum. ama ceremesini halkın çektiği kesin.

    - bu yunan arkadaşın ailesinden, en azından kardeşinden bahsettim. kendi durumu ise şu; geçtiğimiz bir-iki yıl içinde oxford'da malzeme bilimi yahut fizik alanında doktora yapmış. sonra çin'de bir şirkette çalışmış ama çok iyi kazanmış orda (çalıştığı şirket uluslararası galiba). neyse, sonra para biriktirip eve dönmüş. tabi evde iş yok güç yok. dışarda biriktirdiği para iki ayda bitmiş. bu arkadaş da parasız kalmış. "bir noktadan sonra yetti, katlanamadım o kadar depresyona" diyor, ve yurtdışındaki enstitülere post-doc olarak başvuruyor. yolu bu şekilde benim doktora yaptığım enstitüye düşüyor. ama işin ilginç tarafı burayı depresyone girip iş aramaya başlamadan önce bilmiyormuş bile. görüp, "bi başvurayım bakalım, belki alırlar" diyerek başvurmuş. ki hocası da yunan. gelince sormuş neden geldin diye, hocasına da açıkça söylemiş, daha fazla yapamadım diye...

    sonuç ne, ne yapılması lazım diye sorduğumuzda hiç düşünmeden "şiddet" dedi adam. o derece ümitsizdi durumdan. ama işin ilginç tarafı, zamanında eurozone'a girerken yunanistan'ın bazı rakamları çarpıtıp olduğundan iyi gösterip bir nevi hile yaptığını ve memur ve emekli maaşlarının normalden çok daha fazla olduğunu da kabul ediyordu. ama klasik artık akdenizlilik midir, doğululuk mudur bilmiyorum, "kim yapmadı ki, italya, portekiz, ispanya. hepsi aynısını yaptı, şimdi sıra onlarda" diyordu.

    bunları niye yazdım? birinci elden, eğitimli bir adamın söylediklerini röportaj gibi aktarayım diye. haydi iyi geceler...

    edit: uther not etti, izlanda imf programi ile bankalarini yeniden yapilandirip krizden cikmis. yoksa "kusura bakmayin haci ben odeyemiyorum" gibi bir durum yokmus.

  • yoğun yaşadığım çarpıntıların sebebi olan bağımlılık. sabah iş yerinde ilk iş 500 ml demliyordum bir saatte bitiyor soğusa da içiliyor gavurun malı. öğle yemeğinden sonra bir beşyüzlük daha deviriyordum. arada toplantı filan olursa bir iki fincan da öyle gidiyor. günde bir litre garanti yani. derken ardı arkası gelmeyen çarpıntılar başladı. panik atak krizleri geçirdim. testler holterler sonucu bir sorun çıkmadı. stres sıkıntı psikolojik dedik. sonra kendimi gözlemledim ne yaparsam oluyor bu diye. kahveyi kestim çarpıntıdan kurtuldum. abartmamak lazım benim gibi. bir süredir hiç içmiyordum şimdi günde bir iki fincan içiyorum bir sorun yok. ama kokusu yeter yahu. çok seviyorum kendisini.

  • sonradan görme birisi olarak, her uçağa binişimde, hosteslerin hiç kimseyi atlamadan herkese standart bir güleryüz takınarak "hoş geldiniz, iyi yolculuklar" demesi hep dikkatimi çekmiştir. bir yolculukta kabin görevlileriyle sohbet etme fırsatım oldu. sordum haliyle yorulmuyor musunuz, olmasa olmaz mı diye. öğrenince ufkum hafiften kızıla doğru ilerledi. girişte herkesle göz teması kurup, hoş geldiniz faslı yapmak aslında yolcuyu misafir psikolojisine sokmak içinmiş. böyle olunca insanlar koltuğa, ekipmanlara zarar vermiyorlarmış. ayrıca hostesler bu sayede otorite kurabiliyorlarmış, ev sahibi olarak. ben de bu içimdeki eğretilik nerden geliyor diye düşünürdüm. misafirliktenmiş.

  • 1680 yılında etiler yoktu, diyerek başlanması gereken soru. etiler, adını etibank'ın yaptırdığı konut kooperatifinden alır. etibank da cumhuriyet sonrası açılan ve selçuklu öncesi anadolu medeniyetlerini (sümer, hitit*, akad*) isim olarak benimseyen bir bankadır. etiler'in olduğu bölge 18. yüzyıla kadar ormanlık araziydi. kışın kurt inerdi. bölgeden bir arazi 18 yüzyıl sonlarında kaptanı deryaya tahsis edilince levend* adını aldı. bugünkü levent mahallesinin kurulması ise 1950lere kadar bekleyecekti*.

    eyüp ise bizans döneminden beri bir yerleşmeydi, sahabelerden eyüp el ensari ve ordusunun 7. yüzyıl sonunda kapılarına dayanıp bozguna uğradığı konstantiniyye surlarında yer alan bir bizans toprağıydı. 15. yüzyılda konstantiniyye osmanlılar tarafından alındıktan sonra fatih sultan mehmed, ilk kuşatmayı yapan eyüp el ensari'nin mezarını aratmaya başladı. kuşatmayı yapan müslümanlar, surların dışındaki bir manastır mezarlığının dışına gömülmüşlerdi. akşemseddin rüyaya yatıp mezarın yerini tesbit edince burası türbe yapıldı, ve üzerine görkemli bir cami yaptırıldı. cami son haline gelene kadar epey elden geçmiştir. eyüp uzunca bir süre şehir dışında bir köy, mezarlık ve ruhani mekan olarak kaldı.(tarîh-i sultan süleyman, nakkaş osman, 1580*)

    1680 yılında muhtemelen eyüp'ten, konstantiniyye'den gelirken bindiğiniz atla haliç kıyısına kadar gidip, kayıkla karşıya geçip, galata'dan yukarı ormanın içine doğru da eşrafın "delü mü sikdü acep?" bakışları arasında at üstünde gidebilirdiniz.

  • zor şartlarda görev yapan, ülkenin ücra köşelerinde eğitim hakkı olan çocuklara ulaşma ve eğitme gönüllülüğü gibi kutsal bir misyonu kabul eden, kazandığı paradan daha fazlasını sonuna kadar hakeden değerli insanlardır.

  • allah'a inanmadan düzgün insan olabilenlerin, allah'a "inanmasına (!)" rağmen şerefsiz ve ahlaksız olanlara karşı isyanıdır.

  • desteklediğim karar. hatta köprüye bakanlardan da 2-3 tl kesilebilir. yok öyle çengelköy'de köprüye karşı oturup çay içmek beleşe bro. muhafazakarsan muhafazakarlığını bil. devletine katkını yap. oraya koca köprüyü sen beleşe manzara izle diye mi yaptı devlet?

  • bokunu çıkarmasalarmış çok güzel projeymiş. böyle ev alacak olan adam evin 10 katı kadar arazisini bahçesini yanında ister. siz ne bok yemeye yan yana diktiniz amk? sanki asker basacak pezevenk binaları yanyana sokuşturmuş. tam türk projesi.

    editle geldim. var olan proje görselleri: evler arası şaka gibi 2-3 metre felan. resmen çöp.
    evler 1
    evler 2

    nasıl olabilirdi? (görsel houston, texas, abd'ye ait bir sokak) işte böyle. evleri daha da aralıklarla koyuyoruz. çok kolay. 150 tane yapacağına 30 tane yap. hepsine güzel bahçeler ve aralıklar ver. garajlar koy. valla lan gerizekalı olsan bile yaptırırsın. araplara özel yapmana felan gerek yok. bu evleri 1 milyona bile satarsın. kaldı ki maliyetin 400 bini geçmeyeceğine eminim(daha önce 200 dedim tamam abarttım :d) de tabi arazi/arsa parasını bilemem.
    olması gereken

    bu arada bilmeyenler için açıklayayım, paylaştığım görseldeki evler bir amerikalı için çok ucuz, sıradan evler. ve hemen hemen her mahalle böyle. daha da iyileri var da bulamadım.

  • recep tayyip erdoğan'ın grup toplantısında "faiz sebeptir enflasyon neticedir" açıklamasından sonra tekrar coşan kur.

    peki ne oluyor? neden kur düzenli olarak uçuyor? ağustos 2018'de tek bir şok yaşanmışken, bugünlerde neden benzer bir şok vadeye yayılmış şekilde yaşanıyor?

    1* artık birçoğumuz biliyoruz ancak faiz de enflasyon da piyasada oluşuyor, kur da ona göre yine piyasada belirleniyor. aslında rekabetçi kur diye bir şey yok. bunu geçtiğimiz günkü yazımda irdelemiştim*. kur denilen şey, satış ile alışın ortası. buna teknik tabirle ask/bid deniyor. detay isteyen cevdet akçay'ın fatih altaylı ile olan teke tek programını şuradan izleyebilir. programda tcmb eski başkanı durmuş yılmaz ile binhan elif yılmaz da var. müthiş.

    2* mevzuya dönelim. akp'ye gönülden bağlı olan bir arkadaşım var. az önce "abi noluyo yaa" diye sorduktan sonra, "dur senin için bir entry gireceğim okursun ne olduğunu" diyerek bu satırları yazmaya başladım. 1 ay önce yine kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde, "abi iyi diyorsun hoş diyorsun da, bence rte bir şey biliyor ve o yüzden buna müsaade ediyorlar" demişti. kesinlikle katılmadığımı, ellerinde hiçbir araç kalmadığını, çaresizlikten kuru bırakmak zorunda kaldıklarını, reisin o "karizmatik lider" algısının karın doyurmayacağını, tam tersine günden güne fakirleştiğimizi ve türkiye cumhuriyeti tarihinin en derin ekonomik buhranını yaşadığımızı kendisine ifade ettim.

    3* ayrıca işin ekonomi politiği olarak da "19 yıldır bildikleri tek ezber büyüme üzerinden oy kazanmak için önlerindeki tek seçenek faizi indirmek. oysa küresel konjonktürler çok farklı ve faiz piyasada oluşur. zoraki faiz indirimi hiçbir işe yaramaz, piyasada karşılık bulmaz, bir tek mevduat faizlerini düşürür bu yüzden de dolarizasyon artar" şeklinde kendisine ifade edip, kendi aile şirketlerine ilişkin olarak da "dolar borcunuz varsa mutlaka tl kredi çekip bunu kapayın ve tl borçlanarak teknik tabirle kendinizi hedge etmiş olun" şeklinde bir tavsiye vermiştim. o ara kur 9'lu seviyelerdeydi.

    4* bunları hepimiz akıl edebiliriz. olaya geri dönelim. bugün kur 10,56'yı gördükten sonra, muhtemelen yine kamu bankaları aracılığıyla satışa geçildi ve şu ara 10.45'lerde dengeye gelmiş gibi görünüyor. tabi artık bu dengeler çok kısa vadeli, 1 gün bile değil. dün akşam saatlerinde kur 10.40'ları görünce herkes tivit sallamaya başlamıştı ortalığa. ilginçtir, ağustos 2018 kur şoku yaşandığında, türkiye'de çok daha fazla yabancı yatırımcı vardı. o yüzden de bir şok yaşanabilmişti. bugün ise çok daha az yabancı var ve şoka yönelik bir artış geldiğinde ufak satışlarla bu engelleniyor. diğer yandan nette rezerv olmadığı için de artışa müsaade edilmek zorunda kalınıyor. yenilen şoktan ders alınmış.

    5* görünen o ki, bugünkü akp grup toplantısında da konuştuğu üzere, recep tayyip erdoğan tekrardan "faiz sebep enflasyon neticedir" argümanına sıkı sıkıya sarılmış görünüyor. bu da doğal olarak tcmb'nin faizleri düşüreceğine yönelik bir sinyal. şenol babuşçu'dan daha önce bahsetmiştim, kendisi eski bir bankacı olur ve iddiasına göre kasım ve aralık aylarında toplamda 400 baz puan faiz düşürülecek ve konut kredilerindeki psikolojik sınır olan aylık %1'in hemen aşağısı olan 0,99 üzerinden kredi pompalaması yapılacak.

    6* bu senaryoda babuşçu yine şunu der: kur yeni yılda 11-12'lerde olur. bunu düzenli olarak ifade ediyor. asgari ücrette çok yüksek bir artış, eyt'liler, 3600 ek gösterge, konuta doğal gaz ve elektrik zammı yansıtmamak için özel "çaba" ve akaryakıtta 0'lanmış ötv gibi parametreler dikkate alındığında, sanki saman alevi gibi parlayacak bir ateşin hemen arkasında bir baskın seçim mi hesaplanıyor bu da benim düşündüğüm senaryolardan biri.

    7* tcmb'nin piyasada oluşan faizlerin ve dünyadaki sıkılaşan para piyasasının tersine işlem yapması tl'yi savunmasız bıraktığı için kur fahiş yükseliyor. bugünlere dek hep arjantin peso'suyla taşak geçmişizdir. inanır mısınız bilmem ama son birkaç aylık dönemde türk lirası, arjantin pesosu'ndan %10 daha fazla değer kaybetmiş. şaka değil gerçek. ve rte'nin açıklamalarından şekillenen beklentilere göre bu durum benzer şekilde ilerleyecek. uygulanan bu politikanın hiçbir geçerliliği, hiçbir elle tutulur bir tarafı yok. cari fazla verilse bile ülkedeki dolara endeksli parametreler cari dengeyle sınırlı değil. bunun yanında dış borç ödemeleri yaklaşık 180 milyar usd olduğu gibi, ihracat %70-80 oranda ithalata bağlı. ayrıca feda edilen enflasyon ve vatandaşına fakirliğin daniskasını yaşatmak bence en büyük kötülüklerden biri.

    8* rte bir de tüsiad'a falan mesaj yollamış. "hani düşük faiz istiyordunuz" diyor. ancak o tcmb faizi düşünce bu doğrudan bankalara yansımıyor. buna aktarım mekanizması deniyor. ancak mevduat faizleri hemen düşürülebiliyor çünkü bu da kısa vadeli. banka kredi verirken uzun dönemli 3 sene, 5 sene, 10 senelik krediler verdiği zaman tcmb'nin yapay faizine değil kendi öngörüsüne göre faizini belirliyor. bu öngörüde de kerteriz alınan cds primi, 10 yıllık tahviller gibi çeşitli araçlar söz konusu. mevcut senaryoda enflasyon beklentileri de arttığından kredi faizleri düşmediği gibi, tam tersine enflasyon yükseldiği ve yükseleceği için artmak zorunda kalıyor. çünkü, yazının başında ifade ettiğimiz gibi faizler piyasada oluşuyor.

    9* recep tayyip erdoğan, joe biden seçildikten sonra aslında piyasayla kavga etmeyen politikaları benimsemiş ve kur 6,88'lere kadar düşmüştü. beklentiler bir anda pozitife dönmüştü. ancak şu an durum tam tersi. beklentiler inanılmaz bozulduğu gibi, daha önceki bir yazımda bahsettiğim üzere türk lirası'nı "para" yapan en önemli özelliklerinden biri "fiyatlama mekanizması" bozuluyor hatta bozuldu bile denebilir. neye hangi fiyat vereceğini insanlar bilemiyor. ham maddeci malın ticareti yerine malı elinde tutsa kur farkından daha fazla kazanıyor. (bkz: legal tender)(bkz: legal tender status)

    10* daha fazla uzatmayacağım. insanoğlu yerleşik düzene geçtiği günden bugüne kadar hep bir pazar ekonomisi içerisinde yaşadı. fiyatlar pazarda belirlendi. belki o günlerde bugünkü gibi bir değiş tokuş aracı olan "para" yoktu ama "takas" vardı. hatta roma'da takasa yönelik sözleşmeler bile yapılmış ve günümüze kadar da bunlar roma hukuku derslerinde okutulmuştur (bkz: barter)(bkz: trampa). yamulmuyorsam hititler'e ait bir tablette takasa konu iki tarım ürünüyle ilgili olarak vadesi gelince birbirlerine ne kadar daha fazla mal verecekleri yazıyordu. bugünün deyimiyle faiz denilen hadise yüzyıllar öncesinden belirlenmişti yanisi. sadece adı konmamıştı. yıllar içerisinde aristokrasi, merkantilizm, kapitalizm, sosyalizm, neoliberalizm geldi geçti yahut bazıları halen yaşıyor. ama geçmeyen tek bir şey var o da bireysel olarak yaşadığımız ve bireylerin her zaman kendi çıkarını en fazla düşüneceği. bu da zaten adam smith'in görünmez el teorisine zemin hazırlayan hadise. dolayısıyla bir birey yahut tüzel sunduğu mal veya hizmet karşılığı istediği getiriyi fiyat veya faiz elde edemiyorsa o zaman o diyarları terk etmesi pek mümkündür. bu ayki iktisat ve toplum dergisine şevket pamuk hoca'nın yazdığı gibi, osmanlı'nın son zamanlarında da yabancı devletlerin gümüş paralarının vatandaş arasında sıklıkça kullanılmaya başlandığı ve bunların değerini "nedense" o dönemde kaybetmediği sorgulanmalı.

    velhasıl, yüzyıllardır var olan bir şey var.

    reis de çıkıp bütün bu iktisadi tarihe karşı gelerek piyasada oluşan bir şeyin tam tersini iddia ediyor.

    ne diyelim, başarılar reis.

    (bkz: benim bazen gözlerim dolar, kulaklarım euro)

    *

    (bkz: erdoğan'ın düşük faiz sevdası/@dragonlady)

    (bkz: rekabetçi kur/@dragonlady)

    (bkz: dolar 10 tl olur mu sorunsalı/@dragonlady)

    (bkz: türk tipi başkanlık sistemi/@dragonlady)

  • ufkunuzu indirir mi kaldırır mı bilemem ama işinize yarayacağı kesin olan bir bilgi paylaşmak isterim.

    bir çağrı merkezini aradığınızda
    -"ne istediğinizi kısaca söyler misiniz? örneğin; hede hödö diyebilirsiniz."
    gibi bir anonsla karşılaşıyorsanız ve ne derseniz deyin müşteri temsilcisine bağlanamıyorsanız
    -"beni aramışsınız" derseniz
    "sizi müşteri temsilcisine aktarıyorum" cevabını anında alırsınız.

    aradığım pek çok kurumsal firmanın çağrı merkezinde işe yaradı.

    işte bunlar hep bilgi. fav'layın lazım olur.

    -------

    debit: öncelikle debe için teşekkür ederim.

    teşekkür etmek için o kadar çok mesaj gelmiş ki, hepsine buradan "rica ederim" demiş olayım.

    bilgi ile ilgili de şunu ekleyeyim;
    %100 her çağrı merkezinde işe yarar diye bir şey yok elbette. fakat pek çok banka ve operatörde işe yaradığını bizzat test ettikten sonra bilgiyi paylaştım. güle güle kullanın :)

    bilgi kimden ve nereden gelirse gelsin iyidir. paylaşın...