• bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.

    bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.

    insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.

    o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...
  • bursa polo garage'da mağazanın tıklım tıklım olduğu bir zamanda yine bir zavallının başına gelmiştir bu olay. çocuk ne yapacağını şaşırmıştır.

    mağaza acayip kalabalık, 7-8 belki 9 kişilik genç grup mağazaya girer, delikanlılar gülerek eğlenerek mağazayı dolaşır, yaklaşık bir yarım saat sonra da kapıya yönelirler, çıkarlarken alarm öter.

    bu gençlerin hepsi aynı anda birbirlerine bakarlar, elleri bomboş, aldıkları birşey de yok. zaten bu sırada güvenlik görevlisi yanlarında bitmiştir. içeri alır çocukları. "tekrar geçin beyler" der, alarm yine öter. bu sefer gençler teker teker geçerler kapıdan. her kurtulan bir ohh çeker, güler falan. geride kalanlar stresli. bir tanesinin başı yanar tabii. o geçince ötüyor. tekrar tekrar geçer ve her defasında da öter. işte montudur üstüdür başıdır bakar durur güvenlikçi/diğer mağaza çalışanları. birşey de bulamazlar. çocuk artık ağlamak üzere. "boksırının etiketi olabilir mi, onda alarm var mıdır?" diye bile sorarlar.

    en sonunda zavallı çocuğun ayakkabısının altındaki etiketi bulurlar. çocuk gezerken alarm etiketinin üstüne basmış meğer. bence en suçsuz yere mağaza alarmına yakalanmak budur.
  • allah belanı vermesin la senin dnr !

    dün karfura girerken alarm öttü ama yanımda benimle aynı anda giren bi hanım vardı heralde o ötmüştür dedim önemsemedim, fakat çıkarken de öttü ama karfurdakiler beni taniyor "abi laptoplar bazen ötüyor" dediler bişey demediler.

    bugün sabah yine laptop çantam elimde migrosa girdim top kek yicektim bide fımdıklı dankek yicektim aldım onları kasaya gittim ödedim tam çıkarken başladı ötmeye alarm

    biipbiipbiip ötüyorum durdum! döndüm arkamı, herkes durmuş bana bakiyor.. amcalar teyzeler müstahdemler sitad kapı görevlileri kırmızı ışıkta ayet satan adamlar herkes orda.. herkesin bana bakması umurumda değil yani kalabalığa seslenme konusunda deneyimliyim ama bu öyle bişe değil ki.

    güvenlik hemen geldi

    - ben ötüyom yaa?! dedim

    - beyfendi prosedür gereği çantanıza bakmamız gerekli dedi

    - dün de karfurda öttüm böyle dedim

    - biz bi bakalım dediler açtılar

    adam direk crysis 2 nin kutusunu mal bulmuş mağribi gibi sallamaya başladı "bu???" dedi

    - abi onu geçen hafta dnr dan aldım ben, akşam oynicaz dedim

    - bizimle şöyle bi gelebilir misiniz dedi

    - gelmem, burada çözün meseleyi ben onu dnr dan aldım salaklar alarmını sökmemiş dedim

    adam incelemeye başladı bende bakiyorum böyle ama üzerinde dnr yazan hiç birşey yok jelatinin içinde bi alarm etiketi var aral game yaziyor 79 tl mi ne bi etiket daha var (ben 56 ya aldım) başka birşey yok üstünde
    biraz bekleticem dedi gitti aha dedim olm bu crysis 2 migrosta da satiliyora sıçtın .. bekliyorum kasada işi biten cins cins baka baka geçiyor yanımdan ben öyle bekliyorum

    güvenlik 2-3 dakikaya geldi
    - burada satılmıyormuş ama satılsaydı sizi alıkoymak zorunda kalıcaktık dedi.. ohh çektim

    dnr senin yapacağın işe la ben, alarmıyla niye gönderiyonuz la? ya migrosta da satılsaydı??
  • boynunuza cd asarak önüne geçebilirsiniz.
  • en kötüsü mekan evinizin yakınında diye üzerinizde yer bezi yapılabilecek tişört, dizleri çıkmış eşofman, tabanları incelmekten sandalet kıvamına gelmiş başka bir cisme dönüşmüş spor ayakkabı ile adeta bir at hırsızı kıvamındayken bu olayın başınıza gelmesidir.
  • bu kazaya uğrayan kişinin yapacağı tek bir hareket vardır, diğer müşterilerin de duyacağı şekilde mağaza müdürünü yanına çağırıp kendisinden özür dilemesini istemelidir, tezgahtarların mırın kırın etmesi durumunda bağırıp çağırıp gerekirse mahkemeye gideceğini, medyaya duyuracağını söylemek gerekir, zaten kişi sesini yükselttikçe kalabalık toplanacak ve mağaza yetkilileri geri adım atıp nihayetinde köpek gibi özür dileyecektir
  • "ya suçlu yere yakalansaydık!"
    -sokrates*

    (bkz: #2066549)
  • daha önceden çizilmiş bir yol haritasında ilerliyormuş gibi hissetmenize, hatta dejavu'nun kralını yaşamanıza sebebiyet verir,

    ilk adım: diit dit. güvenlik görevlisinden önce bir çalışan genel olarak akıl verir. çantadandır abi, kaldırda geç. geçersin gene öter.

    ikinci adım: güvenlik gelir, nazikçe sizi şöyle alabilir miyiz? diye. eh bir şey çalmadığınıza göre sizde gönül rahatlığıyla gidersiniz. karşılıklı nezaketle, incelikten kırılarak gidersiniz.

    üçüncü adım: ceplerinizi boşaltmanızı, mağaza artık ne tür mal satıyorsa ( teknoloji misal ) onunla alakalı ürünler çıktığında ( mp3 çalar misal ) cebinden , bunun faturası var mı? ( heee ayakkabıma kadar bütün fişlerimi yanımda taşırım. ) ağzı burnuna dönmüş ürüne bakıp " bu yeni gibi mi duruyor? nerden biliyim faturasını ? " şeklinde cevap ile işin rengi değişmeye başlar.

    dördüncü adım: adamlarında işi zor empatisinin bittiği an. hala suçlu muamelesi görüyorsunuz. sanki bu alet başka nedenle çalamaz. %100 güvenli.

    beşinci adım: lan sizinle mi uğraşam denilerek, çirkefliğin ve kabalaşmanın başladığı nokta. zira siz alttan aldıkça " abi, valla bir daha yapmayacam " gibi algılanmaya başlanıyormuş gibi geliyor. direk olarak " lan, açın bakalım kameralara bir şey almış mıyım? ama ispatlayamazsanız, o kameraları münasip bir yerinize sokacam koduklarım " ile başlayan ve polisi cepten arayarak gözlerinin önünde " hede mağazasında zorla alıkoyuluyorum, darp tehlikesi var. " şeklinde ihbarda bulunulması sonucu " ağam, paşam. biz bi bok yedik, affet " moduna dönmelerini izlemek.

    altıncı adım: polis çağrıldığı için , polisi mağaza içinde bekleme. iş karıştığı için pısan güvenliğe ve mağaza müdürünü üst üste koyup , tost yaparak ego tatmini. bütün mağaza içerisinde rezil etme işi.

    yedinci adım: polis geldiğinde, kamera orda, bir ötme yüzünden çektikleri muameleye bak ile polisin tutanaktı, karakoldu uğraşmak istemediği için olayı tatlıya bağlama isteği sonucu " bu seferlik " ile konuyu kapatma.

    bir ara çok sık başıma geliyordu. her seferinde efendilikle başlayan olaylar, bu noktada bitiyordu. çok sonradan şakacı bir arkadaşımızın bir çok zımbırtıda ötecek bir etiketi iş olsun diye montun iç kısmına ( astarı yırtıp , sonra geri dikmiş ) koyması yüzünden böyle olduğunu öğrendik. kendisi çok eğlenmiş bu konuda. bende kendisini hayatta en nefret ettiği partinin gençlik kollarına yazdırıp, takıldığı derneğe ilişkisinin kesilmesi için gerekli işlemlerin başlatılmasıyla ilgili faksı ( yeni üyeliği ile birlikte ) yollarken çok eğlenmiştim gerçi ***
  • şu hayatta alışveriş merkezlerinde gezerkenki en büyük fobim olan bu olay sonunda bugün benim de başıma gelmiştir. her şey media markt'tan aldığım taşınabilir diskle başladı. sonra mutlu mesut gezerken girilen ilk mağazada hafif bi alarm sesi duyuldu ama benle aynı anda çıkan gruptan geldiğini sandığım için hiç iplemedim bile. çıkarken yine hafifçe ötünce ister istemez kıllandım ama görevlinin "no problem" bakışı olayı biraz daha erteletti. ancak ikinci mağazaya giriş anında öyle bir alarm çaldı ki dedim ahanda vuracaklar beni.hayır belki koca alışveriş merkezinde yangın çıksa alarmdan bu kadar ses çıkmaz. allahtan olay giriş anında yaşandı da yanlış anlamaya yol açmadık milletin gözünde(evet millete rezil olmak alarma yakalanmaktan daha önemli). sonra yanıma gelen görevlinin söylediğine göre çok sevgiyle andığım media markt kutunun içine dışındakine ek olarak bir alarm öttürücü* daha takmış.
    be mübarek tamam anladım mallarınız çok değerli de bizim onurumuz iki paralık mı? o an yaşadığım stres, telaş nolcak?
    sonra ne mi oldu? hiç de gidip oradaki yetkililerle falan görüşmedim. elim ayağım boşalmış bir halde hay sizin yapacağınız işi diye söylenerek olay yerini terkedip doğru arabaya gittim. belki de gidip konuşmam gerekirdi ama inanın o an kendimde o gücü görmedim.
  • geldi bu bir kere benim başıma. yüksek volum müzik çalınan mağazada, satın almak üzere elimde tuttuğum ürünle beraber bakınmaya devam ederken telefonumun çalması üzerine, sessiz ortamda konuşabilmek için refleks olarak mağaza dışına yönelmemle alarmların ötmesi bir olmuştu. telefona konsantre olmuş halimle alarmı hiç üzerime de alınmamıştım, baya baya uygun adım mağazadan uzaklaşmaya devam ettim. durumu farkettiğim an bir elimde çalmakta olan telefon, öteki elimde yürüttüğüm sanılan ürün, fonda acı acı çalan alarm ve karşımda hırsızı yakaladım gözlerle bakan mağaza görevlisi kalakalmıştım. durumu izah ettim görevliye, bir şekilde anlaştık neticede ama orda o an masum ve fakat tüm deliller aleyhteyken masumiyeti ıspatlamak zorunda kalmanın çok derin çaresizliğini tecrübe etmiş oldum.
hesabın var mı? giriş yap