hesabın var mı? giriş yap

  • 1932 de başlanan araştırmada amaç tedavi edilmemiş sfilizin uzun vadeli sonuçlarını anlamaktır. bunun için seçilen (nedense) hepsi zenci olan denekler izlem altına alınmıştır, bu dönemde sfilizin zaten etkin bir tedavisi yoktur. olayı bir skandala çeviren 1950lerde penisilinin yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla sfilizin kolaylıkla tedavi edilir bir hastalık haline gelmesine rağmen bu hastaların araştırmayı sürdürmek adına tedaviden mahrum bırakılmasıdır. bölgedeki tüm hastanelere bu araştırmada denek olan hastaların listesi gönderilmiş ve kesinlikle tedavi edilmemeleri söylenmiştir. durum new york times'da konuyla ilgili bir makale çıkana kadar gizli kalmış, bu makaleden sonraysa ulusal bir skandala dönüşmüş ve tıbbi araştırmalarda etik prensiplerle ilgili önemli kararların alınmasına vesile olmuştur.

    konu değerlendirilirken bunun ırkçılık sayılıp sayılmayacağı da tartışılmış ancak araştırmayı yürüten kişilerin de siyahi asıllı ameriklalı doktorlar (politically correct olmak buymuş) olması nedeniyle bu iddia haklı bulunmamıştır. gerçi bizim oralarda iti ite kırdırmak diye bir laf vardır ama bilmem durumla alakası var mıdır?

  • olm size bir sey diyim mi. format falan da umrumda degil artik. bodos yaziyorum. yaklasik 2 saat once polis uzerimize oldurmeye geldi. sersemletici ses bombalari, araliksiz saatlerce biber gazlari, tazyikli su... yine de istiklaldeydik fakat en son uzerimize oldurmeye geldiler. gaz bombasi atmadilar. gaz bombasi ile ates ettiler. gozumle gordum. binalara da attilar. tunele kadar surduler bizi. ınsanlar korkudan birbirini ezecekti. ama herkes sagduyulu davrandi. kizlari cocuklari korudu millet. herkes yardimlasti. ve sadece istiklalde benim orada bulunduğum 6saat 7saat boyunca 200 binden fazla insan vardi. bizi oldurmeyi goze almislardi olm. bunu unutma. ne olursan ol. hicsevme beni. ama bil bizi oldurmeyi goze almislardi.

    edit : kefal ispiyoncu. kafanı kullan azıcık.

  • günümüz gerçeği olan durum.

    eskiden ulan şu kadar param olsa ne güzel olurdu dediğim hiç bir şey güzel değil lan sanki, hepsi anlamını yitirdi gitti sanki...

    220 lira krediyi her ayın 7'sinde çekerken ulan az daha olaydı neler yapmazdım diyordum, çünkü 220 anca yetiyordu biraz özel tüketime girsen diğer ayın 7'si gelmek bilmiyordu. her seferinde ulan az daha olsaydı fikri... şimdi oldu bilmem kaç katı para geçiyor elime, ulan sanki içime öküz oturdu, o zaman heyecanlı gelen yaparım dediğim hiç bir şeyi yapmaz oldum.

    laptop vardı bir tane emektar, üniversiteyi bitirdim onunla. üniversite zamanı param olsa da çılgın bir laptop alsam diye bir hayal vardı. param oldu, şirket ondan daha takoz bir laptop verdi, o laptop'u da babama verdim haber falan okuyor. şuan yeni bir laptop alma isteğim sıfır. ne yapıcam ki lan. oyun oynardım eskiden şimdi oyun hevesi de kalmadı ve bu heves öyle hızlı yok oldu ki, farkettiğimde oturup ağlayasım geldi. bir iki kez call of duty falan açtım, yok olmadı.

    telefon, ulan para olsa en iyi işlemcisi, kamerası olanı alacaktım, param oldu aldım bir iphone, iphone'un iphone olduğu zamanlar ama hani 3gs'e ooooouuuv dediğimiz, hiç mutlu etmedi lan, hayal ederken daha mutluydum. baktım hiç bir fonksiyonunu kullanmıyorum verdim anneme. kendime bir samsung aldım, çift hatlı, akıllı olmayan bir model.

    ilk yatırım için ev hayalleri kuruyordum, artık kurmuyorum. alsam da mutlu olmayacağım biliyorum. bankalar falan mutlu olurdu ama onları mutlu edecem diye kendimi borca sokasım da yok. mutluluğu aramaya devam edeceğim bir süre daha. bakalım bulunur herhalde bir şeyler.

    neyse diyeceğim, öğrenciyken olan hevesi kaybetmeden yapabildiğinizi yapın lan, sonra öküz oturuyor cidden içinize.

  • yalanina sokim 1)
    17 istasyonu vardir. bunlarin sadece 5 tanesi yerin ustunde, iki tanesi (bornova ve evka 3) ankaray'in tandogan istasyonu vs gibi yer altinda ama etrafi acik durumdadir. kalan 10 istasyonu yer altindadir. hatta ucyol'da falan 4-5 dakika yuruyen merdiven yolculugu yapiliyor, o derece altinda. yani oyle yarisi falan yer altinda muhabbeti tarihe karisti. toplam parkur 30-35 dk suruyorsa bunun 7-8 dk'si gun isigini gorebilirsiniz.

    yalanina sokim 2)
    metronun alsancak duragi diye bi duragi yok. alsancak, izban'in bir duragidir. alsancak'ta beklemeden hilal veya halkapinar istasyonunda metro uzerinden aktarma yapabiliyorsunuz. alsancak, ayni zamanda bir gar oldugu, izban'in da bir bolumune tcdd'nin ortak oldugu, bu nedenle tcdd'nin de bu raylar uzerinde tren yuruttugunu, izban yonetiminin kolayca plan program yapamadigini biraz izmir'de yasayan cogu kimse bilir. hatta kac defa izban diye denizli treni gecti onumuzden.

    yalanina sokim 3)
    izban'i kimse metro diye tarif etmiyor. metro gorunumlu trendir izban. banliyo treninin hizli olanidir. hatta ismi bile iz-mir ban-liyosu'nden geliyor.

    ve son olarak,
    evet izmir metrosu metro degil. cunku biz ona da gevrek diyoruz.

  • laaan hani biz salonun ortasında leğende yıkanmıştık?

    hani hiç rotring kalemimiz olmamıştı?

    hani mahellede top oynarken annemiz ekmeğe salça sürerdi?

    beraber yazmadık mı o iç burkan fakirlik anılarımızı?

    herkes dalga mı geçti lan? yalandan mı yazdınız onları? ben çok ciddiydim amk?

    şimdi ne ara ceo oldunuz, adını bile anlamadığım mesleklerinizden 10 bin dolar falan kazanıyorsunuz??

    ve ben niye hala fakirim?

  • ya ben zaten 600 tl bağkur haraçı ödüyorum her ay.

    bir de zorunlu emeklilik yapmaya kalkarlarsa vallaha billaha kendimi sahte bi cinayete kurban gittirir öldü diye raporlattırır bir de cenazemi kaldırır nüfus kaydında "öldü" diye işletirim.

    kimliksiz biri olarak yaşarım hayatımı. abdden aldığım ehliyet vardı yolda trafik çevirmesinde falan soran olursa abd vatandaşıyım derim

    valla yeter ya. bir tc pasaportu bu kadar yük getirir mi içine ettiğimin dünyasında ya. türküz diye ebemize yüklene yüklene doymadınız be.

  • ya siktirin gidin bir sene sonra yine yazdırıyorsunuz: gayet devam eden dönemdir benim açımdan. kış gelince haftasonu için gayet iyi bir seçenek.

  • gün geçmiyor ki canlar, sıkılgan bilimadamları ilginç şeyler denemesin.
    daha önce bu başlıkta enteresan deneylerle ilgili bilgileri çokça paylaşmış olsam da yine yeni şeyler öğrendim ve şaşırdım.

    misal:

    hani hepiniz matrix filminde neo'nun mermilerden kaçtığı sahneyi hatırlarsınız. zaman yavaşlıyordu, biz çekim tekniğine bakıp "abavvv nası yapmışlar lan?" diyorduk. filmi bir kenara koyarsak, aslında zamanı algımızın bu kadar abartı olmasa da bir şekilde değişmesi mümkün.
    müş daha doğrusu.
    olay renkteymiş, hatta kırmızı renkte.
    2011 yılında "şş canıtın! lan bugün ne araştırsak yav?" diye soran bir grup bilimadamı, bilim müzesinde oldukça kalabalık bir denek grubuyla bir deney yapar. dediğim gibi epey kalabalık bir grup insanı banyoya sokarlar, ancak farklı renklerde aydınlatma kullanılır ve duşta ne kadar vakit geçirdiklerini tahmin etmeleri istenir(bilim müzesine gidip hamam sefası eşliğinde deneye katılmak?).
    sonuçlar ilginçtir, ezici çoğunlukla kırmızı ışık altında duş alanlar yaklaşık 1 dakika daha fazla kaldıklarını söylemektedirler.
    gelelim bilimsel açıklamaya. kırmızı renk zihnin daha tetikte olmasını ve etrafındaki detaylara çok fazla kafa yormasını sağlıyormuş. bir nevi tehlike altında olma dürtüsü sanırım. detaylara yoğunlaşan beyin, zamanın geçişi konusunda kafası karışıyor ve zamanın daha yavaşladığını düşünüyor. kırmızı neon lambaların bağzı(!) otellerde kullanılması kesin bununla ilgilidir.
    aha

    başka bir örnek.
    diyelim ki güzel bir restorana gittiniz ve yemeğin tadı gerçekten kötüydü. büyük ihtimalle şef ya işi bilmiyor ya da işten ayrıldı ve yerine yemekleri hademe yapıyor. ama bir ihtimal daha var, mekan yanlış müzik seçimi yapıyor olabilir.
    2012 yılında bir diğer sıkılgan bilimadamı grubu, illionis kentinde bir deney yapıyor. fast-food restoranları ikiye ayırıyorlar. bir grup restoranda hafif loş ışık ve hafif müzik yayını yapılıyor. diğer gruba ise elleşmiyorlar(bu entriye yakıştı mı bu kelime?). sonunda da yemek alışkanlıklarını inceleyip müşterilerden yedikleri yemekleri puanlamaları isteniyor. ilk gruptakiler yani hafif müzik olan mekanda insanlar daha az yemek yiyip daha fazla tatmin oluyor. öbür gruptakiler ise hem çok yiyor hem de memnun kalmıyorlar yemekten. bir daha ki mekan seçiminde müziğe de dikkat etmekte fayda var.
    aha

    bak şimdi bir başka garip deney daha.
    bazıları sarışın sever, kimisi esmer, öbürsü kumral olsun der. yani esas olarak kadın/erkek herkesin bir "tipi" vardır beğendiği, sevdiği. bütün bu yönelimleri doğanın kanunu, evrimsel sonuçlar, içgüdüler ile ilişkilendirebiliriz. ama belki de yanılıyoruz.
    yine 2012 yılında newcastle üniversitesi tamamen keyfi ve rastgele seçtikleri 81 erkek denek üzerinde deney yaparlar. bunların 40 tanesine mümkün mertebe stres yüklenir( kendilerini 5 dakika içinde pazarlayabilmeleri veya bir takım matematik ve zeka sorularına çok kısa sürede cevaplamaya zorlanmaları gibi). neredeyse ağlamaklı olan(niyeyse artık) deneklere bir takım kadın fotoları gösterilir( obezden tut sıskaya kadar çeşit çeşit). deneklerden çekiciliklerine göre puanlamaları istenir kadınları.
    sonuç?
    stres altındaki denekler, stres altında olmayan deneklere göre ezici çoğunlukta daha kilolu kadınları daha çekici bulmuştur. (kadınların bizi zırt pırt çileden çıkarmalarının altında yatan sebep bu mudur lan yoksa? onları daha çekici bulalım diye olmasın? evet evet sebep o olsun lütfen! "ay inanmıyorum 4 kilo fazlam var. alebahaaad! konuşmamız lazım! dün öğlen neredeydin çabuk söyle!!!" gibi.)
    hatta farklı bir deneyde aç erkeklerin tok erkeklere nispeten göğüsleri büyük kadınları daha çekici buldukları sonucuna varmışlar. lan neyse ben bir şey demiyorum, bilim sonuçta.
    aha
    aha

    bir de sadece bayanlar üzerindeki bir araştırmaya bakalım.
    italya'da yapılan bir araştırmada sonuçlar kadınlardaki regl döngüsünün koku alma duyusunu değiştirdiği yönünde. yumurtlama döneminde kadınların koku alma duyusu muazzam seviyelere çıkabiliyor. ancak doğum kontrol hapı kullanan aynı hastalarda 3 ay sonra bu duyu keskinliği yok oluyor. üstelik kadınların eş seçmede veya bir erkeği çekici bulmada en önemli kriterlerden birisinin koku olduğu bilimdünyasınca bilinen bir şey. yani en azından mahallede biz öyle düşünüyoruz.
    aha

    harvard üniversitesinde yapılan bir deneyde ise sürekli para düşünen insanların ahlaki karar verme konusundaki durumları incelenmiş. eh harvard olunca deney de böyle oluyor demek ki.
    çok geniş kapsamlı bu deneyde bir grup insana iş hayatı ile ilgili kelime oyunu tarzında bazı testler yapılmış. deneklerden bir kısmına içeriğinde "para", "harcama", "satın alma" gibi para ile ilgili kelimeler ve ifadeler yoğunca verilirken bir diğer kısma ise gayet sıradan normal ifadeler verilmiş. sonunda da iş hayatı ile ilgili ahlaki kararlar vermeleri istenmiş.
    sizce sonuç ne olmuştur?
    evet bildiniz, çok fazla para ifadesine maruz kalanlar karar verme aşamasında veya yalan söyleme konusunda ahlaki değerleri daha az önemser olmuşlar, üstelik verdikleri kararların kendilerine bir faydası olmasa dahi. diğer gruptakiler ise genelde ahlaki değerlerini gözetir olup ihmal edilebilir yalanlar söylemişler.
    aha

    peki kahve içmenin intihara meyilli olma durumunu değiştirdiğini dahi araştırmış bulmuşlar desem?
    yine harvard üniversitesince yapılan geniş kapsamlı deneyde(200 bin insan ve 20 yıl) kahve içmek ile intihar teşebbüsü arasında bağlantı sorgulanmış. sonuçlara göre günde bir bardak kahve içmek intihar eğilimini yüzde 50 azaltıyor. ancak şunu belirtmek gerekli burada esas oyuncu kafein. kafeinsiz kahvenin etkisi hiç yok denecek kadar az.
    sebep basit aslında, kahve az da olsa sinir hücrelerindeki iletişimi hızlandırıp beyin fonksiyonlarını değiştiriyor ve antidepresan etki gösteriyor.
    ancak bir incelik daha var. çok fazla kahve ters etki yapabiliyor, günde 2-3 fincan kahve ideal. finlandiya'da ise günde 8 fincandan fazla kahve içmenin intihara veya kendine zarar verme eğilimini arttırdığı yönünde bir araştırma raporu var. yani sonuç olarak kahve, her mucize ilaçta olduğu gibi kararında faydalı, ayarsızlıkta zararlı( veciz söz gibi oldu bak bu)
    aha

    bak bunu yazmazsam olmaz, yine bu sıkılgan bilimadamları fastfood yiyeceklerin hayatımızdaki güzel şeylerin tadını çıkarmamız üzerine etkisini araştırmışlar(yok artık ali sami).
    toronto üniversitesi 200 kişi üzerinde bir deney yapar. deneyde bir kısım deneklere fastfood resimleri gösterilir. ne bileyim işte hamburger, patates kızartması, sosisli, ıslak hamburger(elbette bunu ben ekledim) gösterilen insanlara daha sonra muazzam doğa fotoları gösterilir ve estetik, güzellik vb açılardan puanlamaları istenir. fastfood yiyecekler gösterilenler çok çok düşük puan verirler.
    benzer deney, opera şarkılarla yapılır, sonuç aynı. fastfood yiyecek görenler müziği katlanması zor, gereksiz uzun bulurlar.
    bilimadamlarına göre beynimiz kullanışlı şeyler(fast food gibi) ile sabırsızlık arasında bağlantı kuruyor. yani bu bağlantı nedeniyle sanatsal veya güzel şeylerin takdir edilmesi konusunda sıkıntılar doğuyor.
    yani ne kadar fular takarsanız takın, taksimde 4 tane ıslak hamburger gömüp sanat galerisine giderseniz eserler size çok saçma gelecektir, filme gitseniz götüm gibi olmuş dersiniz. ama bana sorarsanız ıslak hamburger araç değil amaçtır!
    aha

    uzun oldu biliyorum ama son olarak şunu da yazayım çekileyim sahneden.
    zamanı algılama konusunda kadın ve erkeğin farklı olduğunu deneylemiş bilimadamları. ilk 1992 yılında yapılan deneyde bir grup kadın ve erkek karanlık, sessiz bir odaya konmuş bir süre. çıktıklarında da içeride geçirdikleri süreyi sormuşlar. kadınlarla erkekler arasında ciddi farklar olduğu ortaya çıkmış. bir kaç sene sonraki deneylerde de buhranlı ruh hallerindeki kadınların zamanın erkeklerin algıladığından daha hızlı aktığını sandıkları ortaya çıkmış. günümüz deneyleri de aynı şeyleri söylüyor.
    bence garip! çünkü hangi çifte kaç yıldır birliktesiniz diye sorsam kadın daha uzun süreyi söyleyen oluyor.

    aha

  • 3.5 yıllık mühendisim. geçen müdür kenarıya çekti. sadede gelecek olursak bey maaşınıza 500? zam geldi dedi. yani dedim 3500? oldu. evet dedi. sustum. ne düşünüyorsun diye sordu. dedim ki elimden geleni yapıyorum, yapacağım. doğru ya da yanlış bir iş etiği vardır, bunu çiğnemem. ama az dedim. biliyorum dedi. sustuk. onluk bir iş olmadığını biliyorum. onun da elinden bir şey gelmiyor.
    maalesef ki beterin beteri var. gelecek adına pek bir ümidim yok. onlar da biliyor daha iyi bir iş bulsam bırakacağımı.
    şu anda tüm birikimimi kendime harcıyorum ve kenarda bir ay yetecek param yok. kendimi geliştirip gitmek istiyorum ama annemi bırakmak da zor. türkiye’de aha böyle başlıklara içimi dökerek ömrümü tamamlayacağım.

  • ya bunlar nasıl bir kafa yaşıyor anlamıyorum kendi kendilerini gaza getirip duruyorlar… anladık kendi kitlenizin gazını almaya çalışıyorsunuz. her gece sahura doğru organize olup aynı anda hayali dusmanlara hücuma kalkıyorlar.

  • adama hak veriyorum. emin olun toplanan yardımların sadece %20-30'u ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor. yerli, yabancı yardım kuruluşlarında bir çok arkadaşım var, aralarında konuştukları maaş miktarlarını duysanız dudağınız uçuklar. hele yabancı kuruluşlar. 50-60 bin liralık maaşlar mı dersin, dubleks evler mi dersin, son model araçlar mı dersin, aklın almaz. tamam kardeşim aç kal, açlıktan kırıl demiyoruz ama bu iş gönüllülük işi değil mi? gittiğin ülkenin şartlarına göre ortalama bir maaş alırsın madem gönüllüsün. ne gerek var dubleks eve, şöförlü araca? hele bizim türkiye'deki büyük yardım kuruluşlarından birinin 5-6 yöneticisinin aldıkları dudak uçuklatan maaşlarına ek olarak aldıkları huzur hakkı miktarı 2.5 milyon lirayı geçiyor. elon musk hesaplar şeffaf olsun derken bunları yayınlayamayacaklarını bildiğinden hodri meydan dedi.

    edit: işin içinde olan bazı arkadaşlar mesajla bildirdi, onların söylemine göre %20-30 çok iyi bir oranmış. gerçekte yüzde 10 civarındaymış ulaştırılan yardım miktarı. bağış olarak gelen 100 liranın 50 lirası yönetim, organizasyon ve maaş gideri, 40 lirası eğitim, lüks otel organizasyonları, cart curt giderleri oluyormuş. kalan 10 lira da arada buharlaşmaz ise ihtiyaç sahibine ulaştırılıyormuş.

  • ogrenci basina yillik o paralari alirken batiyorlarsa magmaya kadar yollari var.

    ayrica, yine ogrenci basina o fahis paralari alirken asgari ucretle calistirdiklari ogretmenlerin ahini da unutmasinlar.