hesabın var mı? giriş yap

  • "sayın terim çok doluyum diyor. bir kere de dolu olma allah'ını seversen"

    "sahaya 11 tane fatih terim çıkmış. hepsi gergin"

    "letonya'yı en son 90 sene önce yenmişiz. kime bu afra tafra."

    "fatih hocanın yaptığını almanya hocası san marinolu gazeteciye yapmaz"

    "büyümek küçülmeyi bilmekten geçer"

    sözlerinin sahibi.

  • taraftarının yarısı scout olan kulübüm. diğer yarısı ise pro lisanslı teknik direktör elbette.

  • toplu taşımayı sık kullandığım dönem bu olayın tam tersi benim başıma gelirdi. otobüsün neresinde oturursam oturayım otobüse binen yaşlı teyzeler/amcalar doğrudan sanki benim oturduğum koltuk boşmuş gibi bana doğru yürür ve biraz girişken olanı "kızım yer vercen mi bana" şeklinde konuya girerken, daha çekingen olanı da koltuğa abanma, bana abanma, kucağımdaki çantaya abanma, oflama poflama modunda o koltuğu bir şekilde benden alırdı. sadece o değil, "eskiden böyle miydi, şimdiki gençler vatan haini, yer vermiyo" şeklindeki tiplerin ilk hedefinde de hep ben vardım. ufak tefek yapımdan mıdır bilmiyorum ama genelde otobüse bineni göremeyecek kadar yorgun olduğumdan bu yer vermediği için ayıplanma olayına çok bozulurdum. okuldan eve dönüşüm 4 saat sürüyordu çünkü normal şartlarda. sabah 5te uyanıyordum okula zamanında gidebilmek için. yaşımdan ve minyon olduğumdan beni olduğumdan daha küçük sanıyorlardır yorgun gözükmeme rağmen diye kendimi teselli ediyordum. yıllar geçti, en son yine tramwaya bindiğimde bi teyze hedefe kilitlenip dizimin dibine kadar geldi. tramwayda her yaştan insan doluydu, özellikle baktım. teyze dizimin dibine varınca geç otur teyze diyerek kalktım. teyze teşekkür bile etmeden şöyle dedi:
    "kızım sen de yorgunsun tamam ama ben bi de yaşlıyım..."
    sesinde sadece kızgınlık vardı. "eski gençler böyle miydi hiç!"

  • şerefsiz almanlar golden sonra sevinmiyor, sevinsenize oç’ları! nerden baksan 2-3 dakika kazanırız her sevincinize.
    adamlar direkt santraya gidiyorlar aq!

  • burak yılmaz, arda turan, umut evirgen, oğuzhan koç, ibrahim büyükak. olayın kadrosuna bak amk, sıfır bir bölümü gibi. tüm apaçiler, yandaşlar toplanmış.

    gelen yogun mesajlar üzerine ekleme: +1 murat dalkılıç.

  • 20 yaşındaki eğitimsiz bir çocuğun creeping death i yazması normal değildir.

    bu yaşına kadar intihar etmemesine şaşırdığım ender kişilerdendir james ...

    evet bunu okumak çoğunuzun hoşuna gitmedi ama psikolojik ve felsefi bir çıkarımla bunu kanıtlamaya çalışacağım ...

    lisansta psikoloji yüksek lisanstayken psikanatilik edebiyat bilimi derslerinde kendi çapımda birçok vakayla uğraştım hem gerçek karakterler hemde roman karakterlerini çözmeye çalıştım.

    hakkında onlarca sayfa yazı yazabilirim.
    savunma mekanizmalarını, arkhetiplerini kendi çapımda çözdüğümü düşünüyorum.

    babasızlığın, çocukluğundan gelen otorite eksikliğinin yarattığı korkunun şarkılarına yansımasından.
    batıl inançlı ve genç yaşta kaybettiği annesinin yarattığı dogmaların ve koruma içgüdüsünün ruhundaki izlerine kadar.

    hisleri ve öfkesi çok yoğun inanılmaz duygusal biri bir açıdan till lindemann'a benzetiyorum ama onun karakteri ve savunma mekanizmaları daha farklı

    yaşadığı travmaları çok derinden hissediyor peşini bırakmıyor ve tam olarak dışarı vuramıyor da kendisiyle yüzleşirken rahatsız edici boyutta dürüst !

    james in içinde annesini öldüren inancı yok etmek isteyen bir katil var.
    babasının izini arayan bir çocuk. ve onu bulursa ne yapacağını bilmiyor.
    kendisini annesi gibi koruyacak birini bir daha bulamayacağının farkında ama hala bazen kucağında uyumak istiyor.

    yukarıdaki her cümlemi açıklayan şarkıları var isterseniz mesaj dan yazabilirim size.

    nietzche nin söylediği gibi ya olduğu gibi yüzleşeceksin gerçeklerinle seni öldürmeyen şey güçlendirecek.

    yada susmaya yokmuş gibi davranma devam edeceksin ve konuşulmayan tüm gerçeklerin insanı zehirlediği gibi içten içe yavaş yavaş öldürecek seni.

    james ilkini yapmayı seçti ve şu tarihi cümleyi kurdu : "hayattaki en büyük dürüstlük bir insana tüm yüzlerini göstermekten korkmamaktır."

    grinin 50 tonu yoktu kimse için yoktur binlerce tonu vardır ve her tonuyla yüzleşebilmek hatta bunu dürüstçe birine anlatabilecek olgunluğa erişmek herkesin harcı değil işte ... maslow'un kendini geçekleştirmek ya da nietzche'nin ubermensh üstün insan dediği şey aslında bu.

    ve bu bir lanette kimse kusura bakmasın ama bunu neredeyse ilahi bir şekilde müziğine aktarabilmiş ve ortaya bu çıkmış ...

    doğuştan depresif bir adam james müzik yapamasaydı yaşadığı sıkıntıların dışavurumunu yapamasaydı çoktan intihar ederdi belki de.

    hala yaşamaktan çok zevk aldığını da sanmıyorum örneğin son 10 yıldır konserlerinde sık sık are you alive ? diye bağırması normal değil !

    neden olabilir peki ?

    doğuşan gelen bir güven sorunu var mesela terk edilmekten çok korkuyor ama empati duygusunu da geliştirmiş biri ailesini terk etmek istemiyor. alkol problemi yüzünden eşi evden kovunca ailesiyle alkol tercihi arasında kaldığını anlattığı röportajı var.
    (buradaki tavrını ailesini kaybetmek istemeyişini aslında arkaik metinlerdeki babayı aşma dürtüsüne benzetebilirsiniz oedipus kompleksi değil dikkat edin babası gibi ailesini terketmek istemiyor ama yormayacağım sizi anca mesajla tartışabiliriz.)

    en yakınlarını kaybetmiş bu adam
    önce babası evi terk ederek sonra annesi 17 yaşındayken kanserden ölerek terketmiş james'i
    cliff in ölümünün yarattığı trajediyi 33 yıl geçmesine rağmen atamamış.

    mesela some kind of monster belgeselini izleyenler hatırlar jason filmin bir yerinde gruba geri gelme imasında bulunur bir şekilde haber gönderir gruba ve bu haber jamesin ilginç bir şekilde hoşuna gider jason'ın tekrar geri gelmesini ister belgeselin sonlarına doğruydu bu sahne lars:"he left the fucking band" diye küfrederek istemiyor jason'u ...

    20li yaşlarında fotoğraflarına bakın ya sinirli ciddi bir ifadeyle yüzünü asar yada kafası güzel bir çocuk gibi gülümser aptal pozlar verir.

    savunma mekanizması çocukluğundan beri kaybettiği otoriteyi ve korkuları bir şekilde bastırması gerektiğini söyler insana bu mekanizlar olmasa deliliriz.

    james müzik yaparak bu dışavurumu yaratırken sert redneck görünümüyle gölge arkhetipini kullanıyor alkol bağımlılığıyla idini baskılamaya çalışıyordu.

    çok uzatmak istemiyorum.

    olgunlaşması ve kendisiyle yüzleşmesi 30 lu yaşlarında oldu james'in
    load ve reload albümlerindeki bazı şarkılar bleeding me ve the outlaw torn
    aslında intihar edemeyen bir adamın bilinçaltındaki ağırlığın altında ezilişini hayatta kalmaya çalışırken çektiği acıları anlatır.

    banka hesabında 200 milyon dolar olması hiçbir şeyi değiştirmiyor kusura bakmayın parayla çocukluk anılarını değiştiremezsiniz.

    çocukken tacize uğramış chester yada annesinin soyadını kullanan chris cornell gibi
    o yüzden çocuklarınızı mutlaka sevgiyle büyütün hayatta hiçbir başarınız olmasa bile bir çocuğunuz varsa bunu yapın.

    james bir açıdan franceska ve çocuklarıyla birlikte hayata tutundu 2009 da rocknroll hall of fame konuşmasında eşine hayatımı defalarca kez kurtardığın ve çocuklarına bana sevgiyi tekrar öğrettiğiniz için diyerek teşekkü etti

    40 lı yaşlarında yeniden doğdu james alkolü bıraktı haliyle bilinçaltından atamadığı korkularına ve hayatının merkezine aldığı ve kaybetmekten korktuğu ailesine karşı sorumlulukları vardı bir savunma mekanizması yaratmalıydı buda bir parça tanrı inancıyla oldu. ailesine olan sevgisiyle oldu.

    çoğu insan dövmelerini en genç kanın damarda en hızlı aktığı zamanlarda yaptırırken james rehabilitasyondan döndüğü ve kendisiyle yüzleşip hayatta kaldığı en olgun zamanlarında yaptırdı. spiritüel bir dışavuruma ihtiyacı vardı. güzel de oldu.

    neredeyse hiçbir solonun olmadığı st. anger albümü james i ölümün grubuysa dağılmanın eşiğine getiren hastalığın dışavurumuydu ! bir kusmuktu st. anger... dışarı atılması gereken ruhani bir öfkeydi. şarkı sözlerini tekrar kendisiyle yüzleşmek isteyen ve öfkesi tarafından kontrol edilmek istenmeyen bir adamın çığlığıdır bu şarkı.

    sonrasında çıkardıkları death magnetic ve hardwired self destruct albümleri bir kontrol ve olgunluk albümleriydi
    belki güzel bir tanım olmadı ama en progresif ve aynı zamanda olgun bir dışavurumda içeren kendisiyle tüm suretlerde yüzleşmiş olgunlaşmış yaşlanmış adamların albümleriydi.
    hala metallicanın en progresif şarkılarının bu albümlerde olduğunu düşünüyorum. all nighmare long, spit out the bone ve moth into flame gibi.

    yaptıkları işin hakkını alacaklar evet yunanistan türkiye gibi ülkelere gelemiyorlar çünkü sahne başına 1.5-2 milyon dolar harcıyorlarmış ama artık parayla pek işleri kalmadı grubun yada en azından para müzik yapmaları için bir dürtü değil.
    yüzmilyonlarca dolar kazanıldı hala dünyanın en çok kazanan grubu tüm müzik türleri arasında hemde.
    kanser hastalarına kimsesiz çocuklara öğrencilere milyonlarca dolar bağış yaptılar gittikleri her ülkede hala yapıyorlar artık hayatlarının bir parçası all within my hands adını verdikleri yardım kuruluşlarına bağlı.

    james özellikle son 5 yılda neler yaşadığını bilmiyorum çocuklarının doğum gününde yanlarında olamayışından nasıl pişman olduğunu anlatıyordu. ve bu turnelerin çok rahat geçtiğini de düşünmüyorum metallica bir şirket
    james gibi gruptaki herkes yüzlerce insanlar çalışıyor. her konserde binlerce insanla tanışırken en sevdiğin en özlediğin insanların yanında olmaması.

    çocuklarının ergenliğe girmesi en özel anlarında yanında olmamak hatalarında nasihat verememek jamesi yaralamış olabilir. 80 bin seyircinin karşısında spot ışıkları altında fade to black i söylemek oğlu castor'ın ya da kızı cali'nin derdini paylaşmaktan daha önemli değildir bence.
    belki de olmaktan korktuğu bir ebeveyn haline geldiğini düşündü belkide bambaşka bir şey var bilmiyorum. ama emin olduğum şey james kendisiyle dürüstçe yüzleşmekten korkmuyor ve herşeye rağmen güçlü bir karakter. kaybedeceği çok şey var bir gün müziği bıraksada ailesini hayatını bırakacağını sanmıyorum.

    umarım bir gün karşılaşırız james .
    umarım burayı okuyan herkes yaşadığı zorlukların üstesinden gelmenin bir yolunu bulur. henüz 27 yaşındayım ve yarın 12 ekim doğum günüm.
    27 yılda 2 kez intiharı düşündüm ama vazgeçtim.
    konuşmak isterseniz burada olacağım ve gücüm yettikçe cevap vereceğim sevgiyle kalın.

  • su an lisede, universitede olan gencler, eger ilerde yurtdisinda yasamak istiyorsaniz, bu yillarinizi bos gecirmeyin.

    -1 dili anadiliniz gibi ogrenin. derdini anlatamayanin yurtdisinda barinmasi zor arkadasim. ama siz dert anlatabilmekten daha fazlasini yapmalisiniz.

    -eger universiteyi yurtdisinda okumayacaksaniz turkiye'de gidebileceginiz en iyi universiteye gidin. diplomasinin akredite olmus olmasi onemli. herkesin bildigi o ilk 5 universite var ya, hah iste onlari zorlayin.

    -erasmus veya ogrenci degisim programlari falan hikaye geliyor bana. gezmek icin ok ama cok profesyonel beklentisiniz olmasin arkadaslar, bi tek ona bel baglamayin.

    -sectiginiz\sececeginiz meslegi cok iyi ama cok iyi ogrenin. 1 konuda uzmanlasin. bu yurtdisinda sizi herkesten bir adim one cikaracaktir. baksan herkes insaat muhendisi ama mesela kac tanesinin liman, kac tanesinin metro tecrubesi var? bizimkilerin cogu sahada kontrol muhendisi. geciniz. uzmanlasin. diyelim 1 liman tecrubeniz var, hah dunyadaki tum liman projeleri onunuze bir anda acilir. basvurulariniz ciddiolarak degerlendirilir. diger turlu kazandaki kepce gibi tum insaat projelerine basvurur, hepsinden de olumsuz sonuc alirsiniz.

    -calisirken master ve doktora programlarinizi tamamlamaya calisin. ben bir alman sirketinde calisirken, yonetimin sadece doktorali kisilerden secildigini ogremistim. basimizdaki cobandan bozma mudurleri dusundukce bu insanlarin sistemlerine saygi duymamak elde degil.

    -aklinizda tutun, yurtdisi esittir liyakat demek. torpil, dayi amca cok zor. soyle ki, torpil yapilacaksa amcaoglu, imam hatipli sinif arkadasi turunden bir secilim olmuyor maalesef. bir pozisyona tanidik birinin alinma ihtimali dunyanin her yerinde her daim var evet, ama egitimli ve tecrubeli olmasi must. diger turlu bos adam getirmezler pozisyonlara.

    -yas cok onemli degilse de yine de cok gec gitmemeye calisin. gonlunuz birine dusmeden, ana-baba olma sinyalleriniz calmadan yolunuzu tutun, yolda karsilastiklarinizla da hayallerinizi gerceklestirebilirsiniz. hem amaclari ayni olan kisilerle birarada olmak, bir gelecek insa etmek hem daha anlamli hem daha kuvvetli baglar yaratir.

    -vaktinizi bosa harcamayin. kendinize bir yol plani cizin. mesela lisedeyken dil isini kesinlikle halletmis olun. iyi universite kazanma mevzusu da lisedeki performansiniza bagli. universiteyken de sectiginiz meslekten kesinlikle emin olun. ilerde bu isi layikiyla, severek yapamayacaginizi dusunuyorsaniz kararinizi tekrar gozden gecirin ve emin oldugunuzda da uzmanlasmak istediginiz alanda ilerleyin.

    -yurtdisina mutlaka cikin. olursa olur, olmazsa yas gecince keske deneseydim pismanligi duymazsiniz. birakin bu bos mecralar bos insanlara kalsin. plan yapin ve hayallerinizi gerceklestirin gencler.

  • adam 90 dakika boyunca 4 net toplam 6 kurtarış yaptı.takım arkadaşlarından biri de gidip gel altay bi öpeyim seni demedi ya.ersin sosa'nın frikiğini çıkardıktan sonra 3 takım arkadaşı tebrik etti.bir fenerbahçe taraftarı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki fenerbahçe'nin takım olmakla alakası olmadığını gösteren bir detaydır bu.

  • türkiye'nin gerçek dostudur nokta. canlarını tehlikeye atarak ağaçlara sıfır uçuyorlar, suyu diplerinden atıyor, ruslar gibi kaç yüz metreden değil. yapmak zorunda değil, insanlık için yapıyorlar. alın size gerçek kardeşlik.

    viva españa.

  • hollandalı taraftarlara bak amk gözlerinin içi bile gülüyor. dert tasa yok, esrar serbest, tribünde bira serbest, özgürlük var, siyasal islam yok ve milli takımları rakiplerini eziyor.

    bizim ise, dert tasa var. bira 15 birim para, özgürlük yok, eğlence yok, fahrettin altun var, siyasal islam var, insanlarımız mutsuz ve yetmezmiş gibi milli takımımız eziliyor.

  • link

    --- spoiler ---

    6 ay önce birini başkan yapıp, 6 ay sonra göndermeye demokrasi değil, kaos denir. fenerbahçeliler görev almayı da görev bırakmayı da bilirler ve fenerbahçe başkanları kravatlı değil atkılıdır. sapla samanı karıştırmayın.

    --- spoiler ---

    aziz yıldırım'ın 20 sene başkan olduğu kulüp için 'görev bırakmayı bilirler' ifadesinin yer aldığı, türkiye'nin en zengin ailesinin üyesine kravatlı değil atkılı denilen bir tweet.

  • çok kırgın olduğum ülke. sebebini aşağıda açıklıyorum.

    2021 aralık ayında linkedin aracılığıyla dublin'de bulunan bir matbaa işletmesine iş başvurusu yaptım. lise ve üniversite olmak üzere matbaa ve grafik tasarım üzerine eğitim almış ayrıca 15 yıllık piyasa tecrübesi olan 30 yaşında bir adamım. matbaa baba mesleğim.

    velhasıl dediğim gibi 2021 aralık ayında işe başvurdum, birkaç gün sonra firma sahibi mesaj attı "i will give you a call tomorrow" diye. heyecan tavan yaptı tabi. tamam falan dedim ama telefonda konuşacak kadar iyi ingilizcem yok. bunu da söyledim. ama o sırada birebir ingilizce dersi alıyordum ayrıca speaking pratiği için de cambly kullanıyordum. velhasıl linkedin üzerinden yazışarak devam ettik. ingilizce çalıştığımı söyleyince, "tecrübelerin bizim için çok iyi . dil de çalışıyorsan olabilir" dedi.

    araya christmas falan girdi ben tam unuttular beni dediğimde bir mesaj daha aldım. "masraflarını karşılarsak 1 hafta denemeye gelebilir misin?" diye. gelirim tabi ki dedim. velhasıl uçak bileti vs. her şeyi aldılar ve nisan 2022'de 10 günlüğüne dublin'e gittim. işte her şey burada başlıyor. dublin'e business vize ile gittim. şirket tarafından yazılmış bir davet mektubu ve açıkça "digital print operator pozisyonunda denenmek üzere" yazıyordu ingilizce. bu dosyalar konsolosluğa gitti ve vizem onaylandı yani.

    gittiğim hafta pazartesi-cuma full time çalıştım. işi bildiğimi direkt anladılar zaten. dilde ufak tefek sorunlar oldu tabi ki ama çok iyi dil bilen arkadaşlarım bile native biriyle konuşmak öyle hemen olmaz falan gibi şeylerle beni gazladılar ki bu da doğruymuş. denemenin 2. günü işletme sahibi yanıma gelip "cuma günü paskalya, plan yapmışsındır belki ama 1 saat bana ayırabilirsen detayları konuşalım" dedi. ben tabi havalara uçuyorum.

    cuma günü geldi çattı, açtık çalışma bakanlığının sitesini girdik benim pasaport bilgilerini vs. çalışma izni başvurusunu tamamladık. ben istanbul'a döndüm, yine kontaktayız tabi. ara ara hal hatır soruyoruz birbirimize falan. çalışma izni başvurusu 12 haftayı bulabilir diyorlardı, adam da razı oldu buna. benim zaten seçme lüksüm yok. ne zaman deseler gideceğim yani.

    5 mayıs 2022'de çalışma izni başvurusu alındı, 21 temmuz 2022'de bana mail yoluyla iş sözleşmesi geldi. ben sözleşme gelene kadar hala "çıkmaz belki çok umutlanma" diyordum kendi kendime. ama sözleşme geldikten sonra tamam dedim oldu bu iş artık. sözleşmede maaş, sigorta, yıllık izin cart curt hepsi yazıyor. tamam dedim artık yani. neyse araya hafta sonu girdi ben tabi keyifle bunu kutluyorum. ağustos ortası gibi giderim artık diyorum.

    daha doğrusu diyordum. ta ki düne kadar. dün bir mail adım. "your application is refused" başlıklı. bu arada bu maili aldığım esnada dublin'de bir ev sahibiyle kira detayları konuşuyordum. 5 dk daha geç gelse mail 1700€ depozitoyu göndermiş olacaktım. maili açınca mermi yemiş gibi oldum. aşağılara doğru indiğimde matbaa sektörüne çalışma izni vermiyoruz yazıyordu. ulan nasıl vermiyorsunuz? denemeye gittim ya. orada da yazıyordu. firmanın adı zaten bilmem ne print. daha ne kadar belirtilebilir bu. 3 ay beklettikten sonra mı söylüyorsunuz bunu?

    sonrasında iş yeri sahibiyle yazıştık, o da bu durumun çok saçma olduğunu, itiraz hakkımız olduğunu ama sonucun değişeceğini sanmadığını falan söyledi. yaklaşık 8 aydır umut bağladığım, üzerine plan yaptığım şey 3 paragraf mail ile son buldu anlayacağınız. şu an yok olmuş gibi hissediyorum. saydam hissediyorum kendimi. evet dünyanın sonu değil biliyorum ama her şey o kadar yolunda gitti ki, hiç sorun çıkmayacak gibiydi.

    velhasıl olmadı. buradayız. bakalım ne olacak.

    edit: geçmiş olsun mesajlarınız için çok teşekkür ederim.

    itiraz süresini değerlendir diyenlere de toplu cevap vereyim; şanssızlık silsilesi devam ediyor ne yazık ki şirket sahibi 3 hafta tatile çıktı. döndüğünde 1 haftamız kalmış olacak. belki bir ihtimal.