hesabın var mı? giriş yap

  • zamaninda $arkilarindan birinde 'kapansin camiler,açilsin meyhaneler' cümlesi geçtigi için kasetleri toplatilan ve bu yonünü de çogu kimsenin bilmedigi arabeskçimiz,babamiz.

    $u yukardaki cümleyi en keskin radikal tavuklar bile soyleyemedi diye biliyorum ben,yanli$im varsa düzeltin agam.

  • karsindakini bulunmaz hint kumasi sanmanla, hiyarin teki oldugunu anlaman arasinda gecen zamandir.

  • 80'li yıllarda durmaksızın 21 gün yağmur yağdığını bizzat gözlemlediğim şehir. annem ise 1970'te hiç aralıksız 40 gün yağdığını söylüyor. annem asla yalan söylemez ve silahını akıllı bir adamın düşüncesinden bile daha hızlı çeker.

  • --- spoiler ---

    bu bölümün sonunda ben şunu anladım arkadaş. ne kadar game of thrones izlesem, spn sevsem, himym takip etsem de türk dizileriyle büyümüşüm. mal mal jaime ile brienne'in beraber olması gerektiğini düşünürken buldum kendimi.

    "ay bak etini kesmesine de yardım etti zaten, yalan söyledi etti kızı da tecavüzcülerin elinden kurtardı. oooh geçen bölümde de beraber aynı küvetteydiler."

    benden adam olmaz lan dağılın. öyle bir geçer zaman ki izlemeye gidiyom ben.
    --- spoiler ---

  • şehirlerarası telefon kodlarının, çevirmeli telefonlara göre belirlenmiş olması.

    yaşı yetenler hatırlar, çevirmeli telefonlarda en çabuk 1 rakamını çevirirsiniz, 0 rakamını çevirmek içinse o tekerin tam bir tur dönmesini beklerdiniz.

    fii tarihinde şehirlerarası kodlar belirlenirken telefon abonesi en çok olan şehirlere çabucak çevrilebilecek kodlar atanmıştır.

    (bkz: 212)
    (bkz: 312)
    (bkz: 232)

    gibi.

    tabi çevirmeli telefonlar tarih olunca bunlar da o günlerde hatıra olarak kaldı.

  • detone simitci sayesinde ufku tavan yaptırandır.

    yıllardır, konya yolu üzerinde, tüm konya'nın bir uçtan diğer ucuna dağına,taşına, metruk sahipsiz evlerine yazılan bel fıtığı 0533..... numarasının aslında, bir pezevenk numarası olduğunun, bel fıtığının "beline guvvet aslanımdan" esinlenildiğinin aslında türkiye'nin ilk subliminal reklamı olduğunun öğrenilmesidir.

    ki ben masum debauchee, o numarayı yengemgillere falan verdim, iyi geliyomuş diye, yengemgil de; "bi fıtık için tee konya'ya mı gidecem, te bura yok mudur" diyerek vazgeçtiydi.

    bir aile faciasının eşiğinden dönmüşüz, yoksa amcam beni bıçaklar gazetelerin 3. sayfasına yengesini kötü yola düşürmeye çalışan şerefsiz yeğen olarak çıkardım. verilmiş sadakam varmış.

  • içinde bulunduğumuz bedenimizin aslında şu an yaşadığımız ve doğduğumuz dünyaya ait olmaması.

    ve altın takan herkesin aslında bir yıldız parçası taşıyor oluşu.

    yani, aslında hiçbirimiz dünyalı değiliz... hepimiz uzaylıyız. vücudumuzdaki hiç bir atomun asıl kaynağı dünya değildir. tek bir atomumuz bile dünyada oluşmamıştır.

    cümlelerle açalım...

    insanoğlunun hikayesi aslında birkaç yüz bin yıl once değil, taa kainatın oluştuğu andan itibaren, yani bundan yaklaşık 15 milyar yıl öncesinden itibaren başlıyor. yani şu anki yapımızı oluşturan ve vücudumuzda şu anda bulunan her element aslında 15 milyar yaşında. yani aslında hiç birimiz 4, 8, 15, 16, 23, 42 yaşlarında değiliz, hepimiz aslında çoook daha yaşlıyız.

    daha da açalım, en iyisi…

    fakat yazı biraz uzun, neden? çünkü, 15 milyar yıllık sürecin özetini çıkarmaya çalıştım. e bu da o kadar kolay olmuyor haliyle. 15 milyar seneyi birkaç dakikaya sığdırmak zor.

    ama önce şu bilgileri verelim.

    yukarda insan vücudu elementlerden oluşur demiştik... hadi lisede pek takmadın bunları, ama kesin breaking bad izlemişsindir, e o zaman bunu zaten biliyorsun...bu elementlerin vücutta bulunma oranları şöyledir; oksijen (65%), karbon (18%), hidrojen (10%), nitrojen (3%), kalsiyum (1.5%), fosfor (1.0%), potasyum (0.35%), kükürt (0.25%), sodyum (0.15%), magnezyum (0.05%) = 99.3% ve diğer...yani bedenimizin tamamı elementlerden oluşurken, hayatın kaynağı üç element olan oksijen, hidrojen ve karbon, vücudumuzda en fazla yer tutuyor(%93).

    peki bu kadar farklı element dünyada hiç yoktuysa, hiçbir zaman da olmadıysa, nerden geldi o zaman?

    ------------ giriş------------

    dünyada gördüğümüz herşey aslında 92 elementten yapılmıştır. bu yazılanları okuduğun ekran, elinde tuttuğun elma, bahçedeki ağaç, cebindeki telefon, içtiğin çay, karşındaki insan… evet hepsi de bu elementlerden oluşmaktadır. daha da geniş bir anlatımla; ispatlanmıştır ki, tüm evren aslında 92 elementten oluşmaktadır. (peki periyodik tabloda neden 118 element var, diye araştırmadan sorularla gelmeyin... üzerim)

    şimdi şu an yaşıyor ve hayatta isek, bunun en büyük sebebi aslında hidrojenin helyuma dönüşme süreci sayesinde. evet güneşten bahsediyorum. o muazzam büyüklüğüne ve muazzam derecedeki sıcaklığına ve dünyadaki tüm canlılara hayat kaynağı olmasına ve çekirdeğindeki ısının milyonlarca derece olmasına rağmen, aslında güneş son derece cılız ve küçük bir yıldızdır ve aslında an itibariyle sadece hidrojeni helyuma, yani en basit birinci elementten en basit ikinci elemente, dönüştürebilmektedir. öte yandan, dünyada bulunan 92 adet elementi üretebilmek için bundan çok çok daha fazla bir sıcaklık ve daha büyük ebatlara sahip olmak gerekir. bu muazzam sıcaklık ancak muazzam büyüklükteki bir dev yıldızın çekirdeğinde ve ölüm anında oluşur. yani ölen her dev yıldızın çekirdeği içinde aslında dünyadaki örneklerini gördüğümüz elementler oluşmaktadır…fakat bunlar için daha yüksek dereceler gerekir: mesela, altıncı element olan karbonun ve sekizinci element olan oksijenin üretilebilmesi için, ölmek üzere olan yıldızın çekirdeğindeki ısının 100 milyon derece sıcaklığa ulaşması gerekir.

    ------------ gelişme------------

    ortalama bir yıldızın ölümü sonucunda sadece ilk 26 element ortaya çıkar, ki demir bunların en sonuncusudur. yıldızın ölüm sürecinde helyum üretimiyle başlayan ve milyonlarca yıl devam eden süreç, yıldızın ölümüne doğru ısısının iyice artmasına ve yeni oluşan elementlerin ise daha çabuk bir sürede oluşmasına sebebiyet verir. mesela 2 nolu helyum üretimi milyonlarca yıl sürerken, 26 nolu element olan demir’in üretimi sadece birkaç saniye sürmektedir.

    etrafımızda bu derece büyük yıldız patlamaları (supernovalar) olmadığı için, diğer elementler yer yüzünde çok az bulunmaktadır. altın neden bu kadar pahalı? işte tam da bu yüzden. mesela, dünyadaki tüm altın elementini saflaştırıp birleştirsek sadece 3 adet olimpik yüzme havuzunu doldurabiliriz. yani dünyadaki tüm altın rezervi aslında sadece o kadardır. yani diğer ağır elementlerin oluşması için güneşten en az 9 kat büyüklükte yıldızların ölmesi gerekmektedir. ayrıca bunun için çekirdekte milyarlarca derecelik ısı oluşumu gerekir.

    yani aslında, parmağında bileğinde boynunda altın yüzük-bileklik-kolye takan herkes aslında milyonlarca ışık yılı uzaklıkta ve milyarlarca yıl önce ölmüş olan bir yıldızın çekirdeğinden bir parçasını taşıyor.

    işin tuhaf tarafı, bir gün her yer altın olabilir. zira bilim adamlarının incelemelerine gore bir supernova ufukta görünmektedir. böyle bir yıldız vardır ve bizden sadece 600 ışık yılı uzaklıktadır. bu yıldızın büyüklüğü hakkında bir fikir vermek gerekirse, güneşin tam 600 katı büyüklüğündedir: çapı güneş ile jüpiter gezegeni arasındaki tüm mesafe kadardır. böylesine muazzam büyüklükte olan bir yıldızın (bkz: betelgeuese)* “0saniye-10 milyon yıl” aralığındaki bir zaman diliminde ölümünün gerçekleşmesi beklenmektedir. bu yıldız öldüğünde, ölüm anında, günün ortasında ikinci bir güneş kadar parlayacaktır. patlama anı olan o kısacık anda, güneşin milyarlarca yıllık tarihi boyunca yaydığı enerjiden bile daha fazla enerji açığa çıkacaktır ve o ana kadar ürettiği tüm elementleri uzaya yayacaktır. böyle bir yıldız patladığında elementler ve ortasında çok minik bir yıldızdan oluşan bir nebula oluşturur. yani daha küçük bir yıldız ve ona bağlı gezegenler. bu cümle bir yerlerden tanıdık geldi mi? evet, 5 milyar yıl önce güneş ve çevresindeki gezegenler de aynen bu şekilde bir nebulada oluşmuştur. yani güneş aslında ondan çok çok daha büyük bir yıldızın ölümünden arta kalan bir minik yıldızdır.

    ------------ sonuç------------

    şimdi neden bu kadar detay verdim, aha işte yukarda okuduğun o ilk cümle yüzünden: bu nebulalarda sadece elementler değil, aynı zamanda elementlerin oluşturduğu su, methanol, formadehit gibi yaşamın kaynağı olan oksijen hidrojen ve karbonun başını çektiği çeşitli ve çok farklı kompleks moleküller de bulunmaktadır.

    peki bu kompleks molekülleri bir arada tutan yapıtaşları yani amino asitler, yani proteinler, nerden geldi ozaman?

    işte orası kesin değil, zira tam olarak ispatlanamadı. ama kesin olan bir şey var ki; dünyada çokça bulunan ve yaşının 5 milyar civarı olduğu hesaplanan pek çok meteorun içinde amino asitler bulunmuştur, yani molekülleri oluşturan asıl yapının da dünya dışından gelmiş olma olasılığı hayli yüksektir.

    (neredeyse 1 sene sonra gelen edit: bu da kesinleşiyor; kuyruklu yıldızda organik moleküller bulundu)

    peki burdan güneşle ilgili ne sonuç çıkarabiliriz? hani çocukken güneş olmazsa neler olurdu gibi konularla bazı öğretmenler bizi korkuturlardı ya, öyle bir şey yok. zira yıldızların ölümü süreci onbinlerce yıl sürer, ve güneş henüz bu aşamanın başında bile değildir, güneşin ölmesi için takribi 6 milyar yıl geçmesi gerekecektir. ama bir de şöyle bir gerçek var, hemen komşumuz olan andromeda galaksisi (2.5 milyon ışık yılı uzaklıktadır) içinde bulunduğumuz samanyolu’na hızla yaklaşmaktadır ve takriben 3 milyar yıl sonra her iki galaksi çarpışacaktır. yani güneşin ölmesinden çok önce başka sebeplerden dolayı gezegenimiz yok olacak.

    ayrıca ek bir not; içinde bulunduğumuz samanyolu galaksisi de aslında kendi çevresinde dönmektedir. fakat galaksi o kadar büyüktür ki ki, kendi çevresinde bir tam tur dönmesi tam 250 milyar yıl almaktadır. tüm insanlık tarihi boyunca bu turun binde 1inden bile çok daha azına tanık olabilmiş durumdayız.

    sonuç: bu evrende bir tozsun.

    ikinci not: periyodik cetvelde tek aklımda kalan; haydarpaşa lisesinin nalet kimyasıcı rabia cismi fırlattı. lisede kimyadan nefret eder ve gerçekten de sorardım, bu benim ilerde ne işime yarayacak diye. bunları öğrenince ‘hayat’a bakış açım değişmişti resmen.

    kaynak

    tamamlayıcı bilgi olarak ayrıca: (bkz: #44929740)

  • sonradan görme birisi olarak, her uçağa binişimde, hosteslerin hiç kimseyi atlamadan herkese standart bir güleryüz takınarak "hoş geldiniz, iyi yolculuklar" demesi hep dikkatimi çekmiştir. bir yolculukta kabin görevlileriyle sohbet etme fırsatım oldu. sordum haliyle yorulmuyor musunuz, olmasa olmaz mı diye. öğrenince ufkum hafiften kızıla doğru ilerledi. girişte herkesle göz teması kurup, hoş geldiniz faslı yapmak aslında yolcuyu misafir psikolojisine sokmak içinmiş. böyle olunca insanlar koltuğa, ekipmanlara zarar vermiyorlarmış. ayrıca hostesler bu sayede otorite kurabiliyorlarmış, ev sahibi olarak. ben de bu içimdeki eğretilik nerden geliyor diye düşünürdüm. misafirliktenmiş.

  • yağmur veya kar sonrası çatıdan zemine kadar uzatılması gereken gider borusunun belli belirsiz bir yükseklikte yeterli görülüp o noktadan sonra suyun şelale gibi aşağıya dökülmesi.

    ulan zaten 4 katlı binanın 2. katına kadar indirmişsin boruyu, oradan sonra ne salıyorsun bütün suyu foşur diye aşağı? kaç para ulan 4 metre boru? bu pinti ve medeniyetsiz mal sahipleri yüzünden mayın tarlasında yürür gibi yürüyor insanlar.

  • "insan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ızdırabını tatmaya muhtaç; açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi. ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz sönüp gidiyor. yani geçici şekilde tatmin olmak mümkün ama mutlu bir halde sürekli kalmak imkansız. mutlu olmak insan tabiatına aykırı mı yoksa?"

    "mutluluk dediğimiz şey, yoğun bir şekilde bastırılmış ve engellenmiş olan ihtiyaçların kısa süreliğine tatmin edilmesinden başka bir şey değildir."

  • suçlu sadece kendisidir. milyonlarca dolarlık takımı emanet ettiğin adama bak. futbolda barış dönemini özledik diye geldin, kavga gürültüden başka bir şey getirmedin. bu kaos ortamıyla başarısızlığını fenerbahçe taraftarına yedirdin. yemin ediyorum aziz yıldırım olsa bu takım böyle olmazdı. yazık günah ya.

    edit: şimdi de, selahattin baki aracılığıyla ortalığı karıştırma derdinde. fetö diye ortaya bi yem attılar. 2-3 hafta da böyle avuturlar insanları. sen fenerbahçesin, gerekirse hakemleri de var'ı da üst üste koyup yeneceksin. o gol olmasa maç 1-1 bitecek. hiç utanmıyorsunuz, 3-4 farkla yenmeniz gereken takımın galibiyet golüne ofsayt diyip var operatörü fetöcü diyorsunuz. allah, aklı başında fenerbahçe taraftarına sabır versin.

  • adam kazanacağı milletvekilliğini bile bile cezaevindeki arkadaşına bıraktı.

    siyaset sahnesi, öyle ya da böyle babası cezaevine düşse, babasını reddedecek akbabalarla dolu.

    bu adam sırf belki adam cezaevinden çıkar diye çekilip seçilmeyeceği yerden aday oluyor.

    kusura bakmayın, burada ahkam kesen hiç kimse milletvekilliğini babasının oğluna bırakmaz.

    dostun olacaksa böyle olsun işte.

    barış, burayı okur musun? bilmiyorum ama seni yetiştiren ailen ve çevren ne güzel yetiştirmiş.

    belki kazanamadın ama büyük adamsın, kral adamsın bunu asla unutma.

    edit:imla

  • lakabı “tek gözlü ejder” olan daimyo.

    küçüklüğünde geçirdiği çiçek hastalığı nedeniyle sağ gözünün görme yetisini kaybettiği bilinmektedir. ancak sağ gözünü nasıl tamamen kaybettiği tartışmalı bir konudur. bazıları sağ gözünün kötü göründüğünü ve savaşta düşmanları için bir zayıf nokta olarak göründüğünü düşündüğü için sağ gözünü kendisinin çıkardığını söyler. bazıları ise, sadık hizmetkârlarından bir tanesinin bu işi kendisi için yaptığını söyler. gözünü tamamen kaybettikten sonra göz bandı kullanmıştır.

    daimyo’luğunun ilk dönemlerinde kuzey japonya’da çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle çevre klanlarla savaşmış ve date klanının sınırlarını genişletmiştir. özellikle bu dönemde kendisine ihanet etmekle suçladığı ashina klanına karşı tavizsiz ve acımasız bir mücadele sürdürmüştür.

    1590 yılında, o dönemde en güçlü daimyo olan toyotomi hideyoshi’nin kuzey bölgelere gelmesi ve date klanını hojo klanına karşı başlattığı sefere katılmaya çağırması üzerine, biraz diş göstererek de olsa toyotomi hideyoshi’nin emrine uymuş ve bundan sonra yanında savaşmaya başlamıştır. 1592 - 1598 yılları arasında hideyoshi’nin emriyle başlatılan ve felaketle sonuçlanan kore seferine katılmış ve ordusunun japon tarafının örnek gösterilen birlikleri arasında olmasını sağlamıştır.

    hideyoshi’nin ölümünden sonra japonya’nın mutlak lideri olmak için sürdürülen mücadelede tokugawa ieyasu’nun tarafında yer almış ve sahip olduğu güç, hırs ve acımasızlığından olacak, sadakatinden çoğu zaman şüphe edilse de, çoğunlukla sadık bir müttefik olmuştur. mücadeleyi kazanarak şogun olan ieyasu, date klanına büyük toprak parçaları hediye ederek masamune’yi japonya’nın kendisinden sonraki en güçlü daimyo’larından biri haline getirmiştir.

    masamune ieyasu’ya sadakatini 1616’da ieyasu ölüm döşeğinde iken yanına gidip, ona şiir okuyarak son anda dahi göstermiştir.

    1636’da, 68 yaşında hastalıktan ölmüştür.

  • türkiye'de 8000 iphone satıldığını söyleyen avelleri gördüğümüz başlık. sırf kadıköy'deki piçlemeler alsa 8000 adet iphone satılıyordur amk artık anlayın şunu bu millet tüketim bağımlısı. yönetenler de yönetilenler de büyük bir israf makinesi ve ayağı yere sağlam basıp itibardan tasarruf olur deyip 30k gelirle 60klık telefon peşinde koşmayan kesim yüzde 5 falandır.

    görgüsüz, hava atmaya bayılan, etikete göre insan yargılayan üçüncü dünya ülkesi işte burası. yok şirketler batıyormuş da yok 800 bin zengin varmış da üfle babam üfle. bu ülke insanına daha kriz mriz vurmadı amk bu kadar basit işte.

    6 senedir taşrada yaşıyorum totalde de görev icabı tonla anadolu şehri ve kazası gördüm. kriz size vurdu olm ayda 15k'ya barınma hakkı elde edersen senin içinden geçer kriz. karaman'da yaşayan adamın tenceresine giren gıda emin ol senden iyi ve organik:) herkesi kendileri gibi şişli'de -2 kota 20k kira veriyor sanıyor bunlara kalsak kk yüzde 60'la seçiliyordu. bostanlı ve çankaya konumundan kafanı kaldırmazsan gayet olağan bu analizler.