hesabın var mı? giriş yap

  • tanrıyı oynamaya kalkışan rte nin serzenişidir. yalan söylediğinin açıklaması maalesef kendisidir. türk siyasi ve tarihine maalesef boktan harflerle kazımıştır kendisinin adını.

  • toparlanmayı tarif ediyorum
    - sağ elinizin işaret parmağı ve orta parmağı ile "v" yapın
    - bu pozisyonda avuç içinizi kendinize çevirin
    - hiç bozmadan parmak uçlarınız yere bakacak şekilde elinizi bükün

    her şeyi doğru yaptı iseniz eliniz bir kobra gibi yüzünüze dönmüş olmalı
    şimdi püf noktası geliyor
    baş parmağınızı iki parmağın arasından geçirip yumruğunuzu sıkın.

    tebrikler! , berat'ın tarif ettiği toparlanmayı görüyorsunuz.

  • yasın beş evresi. çok kötü bir haber alan insanın geçirdiği evrelerdir. bu haber genelde ölümcül bir hastalığa yakalanmaktır.
    her insan her evrede farklı sürelerde kalsa da genelde evrelerin sırası pek değişmez. peki nedir bu evreler?

    1. inkar
    hasta önce inkar eder, asla kabullenmez, kendine yakıştıramaz, hemen başka bir doktora gider. kesin yanlış tanı konmuştur diye (bir de doktor çok kesin konuşmadıysa) doktor doktor dolaşır.

    2. öfke
    artık tanı konmuştur ve hasta artık her şeye kızgındır. "neden o kadar insan varken bu hastalık beni buldu!", "ilk gittiğim doktor neden antibiyotik verip beni yolladı, neden anlamadı bende ne olduğunu!" gibi...

    3. pazarlık
    ilk sinirli günler geçer ve hasta allah'la veya kendiyle pazarlık yapmaya başlar. "şu hastalıktan bi kurtuliyim söz veriyorum bir çocuk okutucam", "şu hastalıktan bi kurtuliyim artık kimseye kötü davranmicam, kumar oynamicam vs."

    4. depresyon
    ve bunalımlı günler, içe kapanma, hayata küsme, normalde yapılan günlük aktivitelerin zevk vermemesi, ölümden korkma... bu evreden çıkma nisbeten zordur, çevrenin etkisi çok önemlidir. (psikiyatrik destek şarttır)

    5. kabullenme
    hasta artık her şeyi kabullenir, hayata daha pozitif bakmaya başlar. kalan günleri daha verimli kullanmayı planlar.

    bütün bu evrelerin hızlı geçilmesi hastanın lehinedir. hasta ne kadar çabuk doktorla koopere olup kendi tedavisinin karar aşamalarına müdahil olursa durumun düzelme ihtimali de o kadar artar.

    not: internette daha kapsamlı bilgi bulunabilir; anahtar kelimeler:
    "the five stages of grief, denial, anger, barganing, depression, acceptance"

  • benim gibi taş kalpli bir adamın bile kalbini yorabilen şeylerdir bazen.

    yıkamacı evlenip taşınacağı için, yeni bir yıkamacı aradığımı söylemiştim sağa sola. sabahları 10-12 tane araba yıkayıp veya temizse silip, ondan sonra çaydı, servisti bu işleri yapıcak.
    dün saat 11 gibi işyerine gittiğimde, girişte bir adamın oturuyor olduğunu gördüm, önemsemedim. daha sonra işten çıkıcak olan çocuk, ''abi bir adam geldi, saat 8'den beri bekliyor'' dedi. ''al içeri'' dedim, geldi. buyur ettim, iş için geldiğini söyledi. elinde de bir kağıt, rulo yapmış tutuyor.

    eski bir takım elbise, eski ama tertemiz boyanmış ayakkabılar, kravatını takmış, saçlarını taramış, ellerini kavuşturmuş. kolonya kokuyor. oturuyor.

    ''o elindeki ne?'' dedim, ''cv'' dedi. aldım.
    42 yaşında, yozgatlı, üç çocuğu olduğunu yazmış, daha önce yaptığı işleri sıralamış. belli bir tarih atmış, yanına sadece 'ticaret' yazmış. ''ne ticareti yaptın?'' diye sordum, yeşilköy'de simit satmış bir ara, ama daha sonra belediye simitçi koyunca, bunu kovalamışlar orada, bırakmış. 'bilmemne inşaat - taşıma' yazmış.
    ''bu nedir, şöförlük mü yaptın?'' diye sordum,
    ''yok, inşaatlarda demirdi, kalastı, çimentoydu, bunları taşıyorduk'' dedi.

    ''anlar mısın araba yıkamaktan, çay servisi yapmaktan?'' diye sordum, ''bilmem ama öğrenirim'' dedi.
    ''şimdi sen çık, üzerini değiş, hadi yıka bakalım bir araba, ben buradan görüyorum'' dedim.
    koşa koşa gitti. bu arada müşteri geliyor, telefonla konuşuyorum, ama bir gözüm de onda. uğraşıyor, didiniyor, orayı siliyor, uzaklaşıp bakıyor, tekrar aynı yeri siliyor derken bir yarım saat geçti.
    dışarı çıktığımda ''bitti mi?'' diye sordum, ''evet, nasıl olmuş?'' dedi. gerçekten de bir araba ancak bu kadar kötü yıkanabilirdi, ses etmedim. çünkü 15 dakika içinde 10 araba yıkayabilen, çaydı, servisti, sağa sola koşuşturabilen ateş gibi çocuklar var. giyindi, geldi.
    yalan söylemeyi beceremediğim için ''olmadı'' dedim, yüzü düştü ama belli etmedi.
    ''canın sağolsun abi'' dedi, ama öyle bir dedi ki, benim yüzüm düştü bu sefer.
    ''hayırlı işler olsun abi'' dedi, ''saol'' dedim.
    o gittikten on beş dakika sonra kadar ben de öğle yemeği için çıktım. ışıklarda durduğumda, parkta, elinde bitmeye yakın bir sigara, oturmuş, hüngür hüngür ağlıyordu az önceki naif adam. diğer elindeki bez mendiliyle, gözyaşlarını siliyor. ne yanına, ne de yemeğe gidebildim, dükkana döndüm.
    masada duran cv'de yazan numarayı aradığımda, buruk bir sesle telefonu açtı, kendimi tanıtınca, heyecanlı ve düzgün bir sesle ''buyur abi'' dedi. ''çok uzağa gitmediysen bir uğra bakalım'' dedim.

    şimdi, işi araba yıkamak olan ama araba yıkamayı beceremeyen birisi çalışıyor burada.
    çayı güzel demliyor ama. napıcaz bilmiyorum. en azından güzel bir yıkamacı bulana ve ona da başka bir iş bulana kadar çalışsın bakalım.

    ve vicdan, bundan sen sorulmusun kardeş, hiç kusura bakma!

  • cehaletin alamet-i farikası, cahilin yüzündeki arsız tebessüm. bunu farkettiğimden beri, şaşmaz bir kesinlikle tanıdım cahili büyük kalabalıkların arasında bile.

    uzak durmaya çalışsam da, bazen aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığım da oldu; çok iyi bildiğini sandığı konuda getirilen eleştiriye, o arsız tebessümle papağan gibi ezberlediği cevapları vererek zafer kazanmış havasına girdiğini gördüm.

    bu bir savunma refleksi. düşman olduğu, daha iyi semtlerde yaşayan, daha eğitimli ve daha fazla para kazanan kişiler. teşhisi doğru yapıyoruz, ama nedenlerini ıskalıyoruz. bu insan profilinden nefret ediyor olması, en temelinde, onlar gibi olmayı düşleyip de olamaması. hiçbir zaman özendiği bu insanlar gibi olamayacağını bilmesi.

    sahip olamadığı arabayı çizen barbarın davranışı ile kendisini beğenmeyen kadının yüzüne kezzap atmak veya öldürmek benzer. hiç kuramayacağı cümleleri kurana duyduğu öfke de, aynı ateşten besleniyor. o yüzden, cahilin en büyük düşmanı cehaleti ve yoksulluğu değil, ulaşamadıkları.

  • bana 20 küsür yaşımda beyaz a4 altına çizgili dosya kağıdı koydurtmuştur. öyle hoş bi nostaljiydi ki dayanamayıp yeşil arı mayalı silgi de aldım kırtasiyeden. güzel kokuyodu. yedim.

  • yarışmacıların marka isimlerini söylememek için onları komik bir şekilde sansürlemesi. şöyle diyaloglar çıkıyordu mesela ortaya;

    -zigros'tan meyve suyu alınması lazım. *
    -karkur'dan salatalık aldın mı? *

    yarışmayı show tv veriyordu ama kanal6'da ev içinden 24 saat canlı yayın yapılıyordu. bu kanal btv de olabilir, net hatırlamıyorum.

    ilk yarışmada eve viyana'dan bağlanmışlardı bir şey için. melike almanca tercümanlık yapıyordu. daha sonra "viyana'nın kapısına dayanmış osmanlı'nın çocuklarıyız" gibisinden bir söylemde bulununca alkış kıyamet inlemişti stüdyo :(

    ayrıca radyoda sırf bbg konuşulan bir kanal kurulmuştu. ev hanımları sürekli bağlanıp yarışmacılar hakkında dedikodu yapıyordu. annem de sık sık bağlanıyordu radyoya. babam uğraşmaktan vazgeçmişti bir yerden sonra.

    son olarak yarışmacıları sabah uyandırmak için evde alarm olarak çalan şarkı; http://www.youtube.com/watch?v=pov-3yipswc

    edit: patates sultan uyardı; almanca konuşan yarışmacı berra'ymış. teşekkürler.

  • dunyada ates sadece olimpos'un tepesinde yanmaktadir. insanlar soguktan ve vebadan kirilirken tanrilar atesi sadece kendilerine saklamaktadirlar. kendiside tanri olan prometheus'un gonlu buna razi gelmez ve atesi bir gece olimpostan calip insanlara verir. cezasi cok buyuk olur. zeus tarafindan kayalara baglanip cigerlerinin kargalar tarafindan yenmesine mahkum edilir. olumsuz oldugundan bu iskence sonsuza kadar hep tekrarlanicaktir.
    ates hirsizi olarakta bilinir. eger bir tanriya inanacak olsaydim o tanri kesinlikle prometheus olurdu.

  • majestesine attığı bakıştır.

    acaba bana bakıyor mu diye kontrol etmiştir. her çocuk kendi çapında heyecan verici bir şey yaparken büyüklerinin ona bakmasını, izlemesini ve onaylamasını ister.